Kız çocuk sahibi olmak benim için çok mutluluk verici. Bir çocuğum daha olabilseydi gene kız olsun isterdim. Annemin dediği gibi "bir kadının kızı yoksa çocuğum var demesin".
Şaka tabii, erkek çocuklarda çok tatlılar, her çocuk bir sevinç ve hayat kaynağı hele bir tanecik yeğenim Ömer Gencay'ın doğumuyla nasıl delirdiğimizi halen hatırlarım. Şimdi 20 yaşında kocaman delikanlı, üniversiteye gidiyor ama bizim için halen o yeni doğduğundaki kolları büyük tulumunun içindeki kara saçlı oğlan. 4-5 yaşlarında Dolmabahçe müzesine götürdüğüm, tüm sarayı benimle hiç mızıldanmadan gezen, halıların dışına basmanın yasak olduğunu diğer kişilere hatırlatan, büyük insan gibi lokantada makarnasını yiyen, ilk sinemaya gidişimizde heyecandan ayakta film seyreden, sayesinde tüm Ninja tosbağaları ezberlediğim canımın içi!!!! Yingecim onu çok güzel eğitmişti, yapı olarakta sakindi halen de öyle. Hele evdeki videoda 10 aylıkken anne-babasının evlilik yıldönümünde onu bize bıraktıkları akşam dayımın geldiğinde getirdiği balonu bileğine bağladığımız ve tombişlikten ipin görünmediği, kıvırcık saçları gözüne düşen halleri, ilk okula başladı gün, Noel baba kostümü ile eve geldiği ve rahmetli babamla resim çektirdiği gün, benimle bir arkadaşımın nikahına geldiği ve o zaman şakasına Semih'in "halanı alacağım enişten olacağım" dediğinden "Ama halam yemek bile yapamaz ki, sen halamı alamazsın, o pizza bile yapamıyor" dediği, birlikte Gökçeada'da tatil yaparken dünyayı gezme hayalleri kurduğumuz, ablamın ve benim çocuğumuz olmadığı zamanlarda "artık bize de büyüyünce bakarsın" dediğimizde ciddi bir ifadeyle "Anneme ben bakacağım, babama ben bakacağım, birde size nasıl bakayım? Kadın tutayım en iyisi" dediği, Akçay'da bize biriktirdiği harçlıklarla dondurma aldığı günler hep ama hep gözümün önünde. 20 yaşında hala olmuştum ve benim için hep ama hep çok özel bir yeri olacak birtanemin, tabii ablam içinde! Halalarının aşkııı o, bir tanesi o!!! Ama kızlar başka be kardeşim!
Kıyafetleri rengarenk, tokalar, takılar, çantalar,ayakkabılar,çoraplar,pijamalar bile cicikli bicikli. Benim gibi orta halli bir memur ailesi çocuğu olarak hele ki 70'ler gibi kıtlık zamanlarında yetiştiysen tüketim çılgınlığının seni içine alması için en ufak çaba harcamasına gerek yok, sen zaten gönüllü tütekicisin. Sende olmayan herşey kızında-oğlunda olsun diye ha babam alırsın da alırsın. Bende başta böyle olmadı, tüp bebek olduğu için ve birikim yapmadan yaş nedeniyle gözümüzü karartıp tedaviye başladığımız için doğmadan bana 15 milyara yakın borca mal olmuştu İdil. Dolayısıyla ilk çocuk heyecanı ile öyle tam takım odalar, bebekli şekerler, kıyafetler şansım olamadı. Has arkadaşım Nilgün sağolsun bana herşeyi getirdi. Abisinin çocuklarına ait yatak, balonlu lambası,dünya kadar kızına ait kıyafet, bebek arabası, mama sandalyesi, ayrıca gene canım arkadaşım Seda kendi arkadaşının ikizlerinden aldığı banyo küveti ve kıyafetler ve terlikler ile imdadıma yetişmişti. Abicim ve Yengecim gardrobunu aldılar, ablam şahane bir sepet ve şekerlerini aldı ve hiç içimde burukluk olmadan doğmadan önce kızımın herşeyi tamamdı. Zaten o kadar zor şartlarda hamile kalıp, o kadar stresli bir hamilelik geçirmişim ki yeterki kızımı kucağıma alabileyim, çıplak olsa bile razıydım. İdil kısmeti ile geldi.
Küçükken çok anlamadım ama büyüdükçe oyuncaklar, kitaplar, kıyafetler aldıkça gözüm gönlüm açıldı. Benim 3 tane evet tam üç tane oyuncağım vardı. Ablamdan ve abimden kalan bir kara eşşek, bir sarı plastik ördek ve bir plastik bebek Fatoş. Hatta teyzemin benimle yaşıt kız torunu Figen beraber oynarken Fatoş'un kolunu çıkarmıştı da ağlamaktan şişmiştim.
Hepimiz yani 3 kardeş bu oyuncaklarla büyüdük, o dönem çevremizdeki herkes bu şartlarda olduğu için kendimizi fakir falan hissetmedik. İlkokulu bitirdiğimde babamın müdür olduğu okuldaki Sanem öğretmen (adını halen unutamam) bana ilk bebeğimi getirmişti, 0 km, sarışın, mavi gözlü, gözü yatırınca kapanan, korkudan oynayamamıştım bozulur diye.
Oysa İdil oyuncağa ve kitaba boğulmuş vaziyette. Bir koca 4 çekmeceli dolap oyuncak dolu, 20'ye yakın kitabı var.
Kızım olacağını öğrendiğimde en çok ta kendim için sevindim, en nihayet bir Barbie bebeğim olacaktı, hatta o hep hayalini kurduğum Bebek evim ve minik minik mobilyaları ile oynayabilecektim. Ben daha İdil o yaşa gelmediğinden Barbie almamıştım, sadece filmlerden Barbie'yi biliyordu ama anneanneye gidince hanımı 7 aydır görmeyen komşu teyzelerden biri tutup ona uyduruk bir Barbie almış. Bizimki 3 gündür "Baabi" diye elinden düşürmüyor ama dün öğlen "Baabi" ile uyumak için yırtınmış, Deida'da vermiş eline. Gece seansımız gene "Baaaaaabiiiiiiiii" diye inim inim inleyerek başladı, uyuyana kadar vermeyi düşündüm ancak elleri ve ayakları keskin köşeli sayıldığından eğer bu gece izin verirsem hem gece boyunca uyanıp uyanıp Baabiii diye inleyeceğinden hemde elleri maazallah gözüne falan batar diye "hadi aşkım Barbie senin yanında uyusun" dedim ve yastığa, yanına yatırdım ama bu bizim terrible two-korkunç 2 yaş sendromluyu iyice dellendirdi. Barbie de Barbie!! "Kızım bak Barbie'nin uykusu gelmiş, burası onun yatağaymış" deyip yatağın yan kenarlarına İdil'in göreceği şekilde Barbie'yi yatırınca bizimki daha fena ağlıyor! "Annecim bak Barbie'nin uykusu gelmiş, ben burda yatacağım diyor" desemde nafile. Sonunda Barbie'ye soruyorum "Barbie sen nerde yatmak istersin? Öylemi? Burda rahat edemedin yani. Nereye yatacaksın peki? Burayı istiyorsun. Peki. İdil bak annecim Barbie ben burda uyuyacağım dedi" diye gene yan kenarlara yatırma çabasına giriyorum ama bizim zilli ayağa fırlayıp "hüeeee Baaabieeee" diye böğürüyor, o kriz bitiyor "kucana" - kucağına al- krizi başlıyor, o da bitiyor "dannndi"-ninni krizi başlıyor, en az 20 kere kucağıma tırmanıyor, orda rahat edemiyor fakat yatağa yatmakta istemiyor, uyur gibi sızıyor aklına gene kucak-Barbie-dandini-ayıcık şeytan dörtlüsü gelip fırlıyor ağlıyor..... Bu arada 1 saat 15 dakika geçiyor, ben Barbie'yi fırlatıp atıyorum, odadan çıkıyorum, daha fena ağlıyor, kapının dışında kalbimde sızı, kızımın "anneeeee" diye ağlaması kulaklarımda, ne kötü anneyim diye iç savaşım, 20 sn sonra odaya dönüp "hadi yatalım aşkım"la bitiyor. Gene kucana, gene dandini, aklıma kurtarıcımız Kazım Koyuncu geliyor, "denizde karartı var" şarkısı, o sıcacık enseye konan öpücük, mis kokusunu burnuma çekmek, gözyaşları ile ıslanan t-shirtle başbaşa kalıyorum. İdil sızıyor......
Kahrolası Barbie
4 yorum:
search engine rank optimization seo rating backlinks increase backlinks
Hi! I just want to give you a huge thumbs up for your great info you have got right here on this post. I will be coming back to your blog for more soon.
[url=http://onlinepokiesking4u.com]real money pokies[/url]
Hello there! I simply want to give you a huge thumbs up for the great information you've got right here on this post. I am returning to your web site for more soon.
[url=http://xrumergeek.com]http://xrumergeek.com[/url]
You're so awesome! I don't suppose I've read through a single thing like that before. So great to discover someone with some unique thoughts on this issue. Really.. thank you for starting this up. This site is one thing that is required on the internet, someone with a bit of originality!
[url=http://truebluepokies4u.com]http://truebluepokies4u.com[/url]
Yorum Gönder