28 Eylül 2010 Salı

Artık Potuk Benim Ağbim Değil!

Az evvel iş çıkışı pazara gidelim diye aradım. Telefonu açan zottik şahıs aynen şöyle bağırdı bana!

"Artık Potuk benim ağbim diil! Senin abin!!"
"Ne oldu kızım?"
"Isırdı beni!"
"Neden? Sen ne yaptın da ısırdı seni Potuk?"
"Ben onu bağlamak istedim, gezdiricektim, o istemedi, havladı bana! Isırdı beni!"
"Ama annecim bağlama sen Potuk'u! Rahat bırak zavallıyı. O istemiyor bağlanmak falan"
"Ama babam sabahları onu bağlıyor!"
"Ama baban onu arabalardan korumak için, başka köpeklerin peşinden koşmasın diye bağlıyor Potuk'u"
"Olmaz, ben bağlıycaktım onu! O istemedi! Artık o benim abim diil!"
Mevzunun burasında hışımla telefonu bırakıyor.

Olayın aslı şuymuş.
Evdeki ince lastiği Potuk'a bağlamaya çalışan İdil'e, Deida'sı engel olmuş.
Zavallı sefil Potuk ise ne ısırmış, ne havlamış. Sadece kaçmaya çalışıyormuş.
Herkes Potuk'un İdil'i kıskandığını sansa da aslında İdil Potuk'u hem de çok kıskanıyor. Halbuki mümkün olduğunca İdil'in yanında Potuk'a fazla ilgi göstermiyorum.

Dışardaki köpeklere-kedilere deli oluyor ama iş Potuk'a geldi mi sadece eziyet ediyor.

Potuk yerde mi yatıyor, hooop üstüne çullanıyor, aşağı inerken mahsus üstüne basıyor, yanından geçerken tekme sallıyor, Potuk benim dizimde yatıyorsa gene onun üstüne çullanıp onu yere indiriyor, Potuk yataktaysa oraya çullanıyor ve garibanı aşağı indiriyor!

Her seferinde kızıyorduk, bağırıyorduk, sonra bize inat yaptığını düşündük. Çünkü özellikle ben evde yokken bu kadar haşin davranmadığını söylediler. Bir müddettir çok taciz edici bir şey yapmadıkça görmezden geldik, bayağı azalmıştı kıskançlık durumları. Ama bugün tavan yapmış sanırım:(

Zavallı oğlum o kadar munis ki! Halbuki cockerlar agresif olur, kolay sahiplenmez bebeği derler ama ne agresifi? Sadece kaçıyor!
Biz İdil'in yaptıklarının çeyreğini yapsak ufak bir diş attıydı ama daha İdil'i bir kez ısırmadı, bırak ısırmayı İdil ona yiyecek verirse ısırırım korkusuyla çok yavaş alır elinden yemeği!
Geldiği günden itibaren bütün rahatı kaçsa da eğer İdil ateşlendiyse onun kapısında yatar ve kimse Potuk'u ordan kaldıramaz.
Bebekken İdil'i tanımadığı birinin kucağında görürse çok feci havlardı.
Eğer İdil ağlıyorsa ve duymadıysak gelir bize havlayarak haber verirdi.
Bebekken feci uykusuz olan İdil için ben HER SEFER kalktığımda oda benimle kalkar, yanımda dururdu.
Yavrum benim, o çok tatlıdır, annesinin ilk aşkıdır, yakışıklısıdır.

İdil'in bu eziyetlerini durdurmak için acaba ne yapmalı?

Mesela Puck'cım sen uzman sayılırsın bu işlerde. Bana vereceğin bir tavsiye varmı?

İnsanın ailesi herşeydir

Di mi? Di!

Geçen haftasonundaki Dolphinarum maceramızda - link vermekle uğraştırmayın beni şimdi, bir zahmet bir önceki post'u okuyuverin- halimiz nasıldı bir bilseniz!

Derviş normal numaralı gözlüğünü arabada unuttuğundan içerde güneş gözlüğüyle oturdu!

Hön hön şeklinde bir sinirli hali olduğundan kendisini gören mafya babası felan zanneder. Surat ifadesiz, yunuslar atlıyor zıplıyor, adam ne alkışlıyor, ne bizle bir alakası var, bitse de gitsek modunda!

Kızı olacak cadaloz tribünde yer beğenmeyip ordan oraya geziyor, elinde 2 oyuncak peluş kendi halinde takılıyor, KATİYETLE yunuslara, gösteriye vs BAKMIYOR!

Anne kişisi- ben oluyorum- elinde telefon habire video çekiyor, bir yandanda "ayyy, ayyyy" diye diye çocuk kişisi cadalozu gaza getirme çabasında! Sonuçta o istediği için gelindi ya bu kadar yoldan, kendini vicdanen sorumlu hissediyor, eğlensinler istiyor ama ne gezerrrr???

Zaten kısa olan gösteri bitince çocuk kişisinin isteği üzerine hava ile şişirilmiş büyükçe bir oyun parkına gidilir. Ayakkabı ve çorap çıkarılması isteği üzerine zaten çorap ve ayakkabıdan nefret eden cadaloz çocuk hemen bunları fora eder ve parka dalar. Fakat bu kabız kuğu parkta ÖYLE durur! Herhangi bir alete edavata atlamaz-binmez! Evde günde 810.956 kez koltuk tepelerinde zıplayan, bir koltuktan ötekine, ordan sehpaya atlayarak akrobasinin sınırlarını zorlayan bu şıllık orda çıtkırıldım bir halde DURUR!

Babası olacak kıl kişisi ordaki masalardan birinde oturup sigara içer ve gözlük hala gözündedir ve ÇITI çıkmaz!

Çocuk kişisi annesinin yanında durmasını ister, anne kişisi öyle çocuğunun dibinde duran anneler gibi orda dikilir durur! Aslında istemez orda durmak, ister ki çocuk diğer çocuklarla oynasın, konuşsun, birlikte kaysın vs.. Ama o cadaloz ille durduğu yer neresi ise orda yanlız olmak istemektedir. Kayacaksa kaydırağın 5 mt yakınında bile kimse durmamalıdır!!

Bu arada MÜTEMADİYEN "Anne-anne" dediğinden anne kişisi BIKKIN halde "EFENDİM" demektedir!

Orada 3 dakika bile kalmayan çocuk kişisi ayağının kirlendiğinden mızıldanarak inmek ister, anne indirir, baba çantayı çoktan alıp arabaya doğru yürümektedir.

Anne kişisi çocuğun çoraplarını- ayakkabısını giydirmek için 10 dakika harcar çünkü çocuk kişisi bu arada MÜTEMADİYEN vır vır vır vır vır konuşmakta, giyinmek için çaba harcamak bir yana ayağını ayakkabıya bile sokmamaktadır!

Baba kişisinin peşinden çocuk kişisi ile koşturan annenin sinirleri hopppp ettiğinden çocuğu HAFİFTEN çekeleyerek arabaya götürmekte, MÜTEMADİYEN HALA konuşan çocuğa cevap yetiştirmekte ve ter içinde kalmaktadır! Bu arada gözüne kendine tuhaf tuhaf ve büyük ihtimal kinayeli (kadına bak, kötü ana!) bakan birini görür ve o an KENDİNE GELİR!

Bu mükemmel ailenn bir büyüğü nasıldır peki?

Anneanne kişisi bayramdan beri ağır gelen ilaçlar sebebiyle yüksek tansiyondan muzdariptir, bayramdan beri sadece yemek ve tuvalet dışında YATTIĞI YERDEN KIMILDAMAMAKTADIR.

Cuma gecesi-Cumartesi gecesi ateşlenen cadaloz çocuk yüzünden anne kişisi uykusuzdur. Öğlen çocuğun iyi olmasından ve Deida ile oynamasından fırsat, yatıp biraz uyumaya karar verir.

Tam uykuya dalmıştır ki anneanne kişisi

"Ezan okunuyor, kalk! Namaz saati yatılmaz! Çok günahtır!" der!

Uykumun içine eder!

Allah'ım kurtar beni bu delilerden!!!!

27 Eylül 2010 Pazartesi

An'ın keyfini çıkaramayan çocuk

Bir tek bizde mi var acaba bu problem?

Parka gitsek sallanırken "eve gidince ... oynayalım mı?" diyor.

Lunapark'a gitsek "dönüşte minibüse mi binicez" diyor.

Resim yaparken "bu bitince ... yapalım mı?" diyor.

Sirke götürdük "Aslan bana bakmasın- palyaço gelmesin" diye vızıldanmaktan gösteriden keyif alamıyor.

Hiç yaşadığı an'ın keyfini çıkarmıyor!

Cumartesi nicedir planda olan İstanbul Dolphinarium'a gittik. (Benim sirk olayı gibi bazı arkadaşlar hayvanlara eziyet yapıldığı için bu tarz yerlere gitmemek konusunda bana kızabilirler, ama ben gitmesemde nasıl olsa bu düzeni sürdürecekler, bende kendi çocukluğumda imkanım olmayan yerlere kızımı götürmek istiyorum. Güzel bir çocukluğu olsun, hiçbirşeyden eksik kalmasın istiyorum,mümkün olduğunca değişik ortamlarda bulunsun, herşeyi görsün, öğrensin istiyorum...)

Şu ara pek moda olan indirimli sitelerden birinden %50 indirimli bilet aldım. Derviş'i kandırdık ve gittik. Yoldaki kalabalığı hiç anlatmayayım, trafik feciydi.

Gösteri saati 14.00 iken biz 14.20 gibi girebildik. Bir Mors balığı saksofon çaldı, alkış yaptı, suda yüzdü, ağzıyla tuttuğu fırça ile resim yaptı. Toplam 10 dk sürdü-sürmedi. Sonra 25 dakika bu resmi açık arttırmayla satmaya çalıştılar! Bu arada çocuklar sabırsızlanıyor, aileler 3 çizgi için 20 TL vermek istemiyor vs.

Sonrasında 20 dk 2 yunus hopladı, zıpladı, eğitmenlerini yüzdürdü, tribünlere selam verdi vs.

Biz bundan sonra sırada ne var derken içeri temizlik görevlileri girdi ve paspas yapmaya başladılar!Gösteri BİTTİ! Ulen bunun için mi o kadar yol tepip geldik??
Eğer ki tam fiyat olan kişi başı 25 TL verseydim içime otururdu, onu söyleyeyim.
Gitmeyi düşünen varsa GİTMESİN!

İdil ne mi yaptı?
Koltuklar arasında gezdi, tribünleri izledi, benim "Ay İdil baaaakk,... yapıyorlar" şeklindeki gaza getirme çabalarımla HİİİİÇ ilgilenmedi. Yunuslar için "Ayyy İdil bak! Merliah'ın yunusu gibi" vs desemde sürekli çıkıştaki şişirilmiş hava olan oyun parkında oynayıp oynayamayacağını sordu durdu! Gösteriyle tek ilgisi evden getirdiği 2 oyuncağı yunuslara göstermek istemesi ve oyuncakları yunuslara doğru sallamasıydı.

Ben anı olsun diye cep telefonu kamerasına çekerken "Ver bakayım" dedi!
"Kızım evde seyret, asıl gösteri tam karşında, onu canlı canlı seyret" diyorum
Kal gelmiş gibi bana bakıyor!

Yolda çenesiyle beni ve Derviş'i bezdirdi ve eve 20 dk kala uyudu!

Ertesi sabahsa "Anne, iyi kız olayım da babam bizi gene yunuslara götürsün" dedi!
Sanki çok eğlenmiş ya da ilgilenmiş gibi!!!

Nedir bu çocukların derdi?
Ben bu yaşımda eğlenirken, yunuslar su sıçrattıkça çok sevinirken, bu kabız kuğu burdan çıkınca ne yapacağı derdinde!

Üzülüyorum, ya hep böyle olursa? An'ın keyfini çıkaramayan biri mutlu olamaz ki! Çünkü hep ileriye bakar, ileride ise olmamış şeyler var, şu an yaşadığın şey gibi sana keyif vermez ki!

Pazar günümüz ise kahvaltı faslından sonra alış-veriş- eve gelip eşyaları yerleştirme-çay-tost yeme- çamaşır- hanımdudunun küçülmüşlerini başkasına vermek üzere ayırmak, Nilgün'ün getirdiklerinden İdil'e olanları dolabına koymakla geçti. Bu iş biter bitmez onca yorgunluğa rağmen sırf o hava alsın, oynasın diye soluğu parkta aldık. İdil'in sevgili arkadaşı Tuba'yı da aldık ve doğru parka gittik. Kızlar yolda el ele tutuştular, koşmaca-yakalamaca oynadılar, tahtıravallide oynadılar, kaydıraktan kaydılar, neşeyle cıvıldayarak parkta eğlendiler, Anneanne ve Deida bizden sonra parka geldi ve onların gelmesiyle resmen dolu yağdı!
Ben kızları parkın kutu gibi yerine ıslanmasınlar diye attım, kendimde kaydırağın altına girdim ama Anneanne ve Deida ağacın altına girseler de sırılsıklam oldular. Allah'tan Derviş hemen gelip arabayla bizi aldı da daha fazla ıslanmadan eve döndük. Anneanneler eve çıktı ama İdil Tuba'sıyla biraz daha oynamak istedi, yemek saatine kadar biz ıslak bahçedeydik.

Bugün işe gelmek ne zordu!!

22 Eylül 2010 Çarşamba

Baba gel, seni kandırıcaz ve anasını satayım!

Bunları unutmamak için yazayım. İki lafın arası sanırım 1 gündü, çok emin değilim.

Bizi bir yere götürmesi için sürekli uğraşmamız gereken şöfer Derviş'e bir başka eziyet daha çıkardım. Taaa bayramdan evvel indirimli bilet aldım Dolphinarium'a.

Ulen adam zaten Pazartesi-Cumartesi sabah 08.00- akşam 18.00 , o mekanlara yakın, sen tut ordan bilet al, zavallı bizi tek günlük tatilinde teee Bahçeşehir'e (Edirne'ye 5 km. kala) götürmek zorunda kalsın.

Bayramda gideriz diye kıvırdı, gelen gidenden gidemedik. Bayram sonundan beri bizi götürsün diye manevi baskılar yaptım, hiç işe yaramadı.

En nihayet aklıma en son piyonu oyuna sürmek geldi.

İdil'e "Gel babanı kandıralım, bizi değişik bir yere götürsün" dedim.

Ne yaptı dersiniz?

Direkt babasının kucağına gitti, oturdu.

"Babacım" dedi,

"Efendim kızım" diye cevap geldi,

Sıkıca sarıldı, öptü ve

"Biz seni kandırıcaz, bizi değişik yere götür" dedi

Derviş'in hışımla bakan gözleriyle buluştu gözlerim

"Senin aklından çıktı di mi bunlar?" dedi

"Iııı" diye ses çıkardım.

Sonuç? Bu cumartesi gidiyoruz.

Anasını satmak ise bizim pek kullandığımız bir deyim değil. Deida'sı kullanır. Kadın çok güzel Türkçe küfür öğrendi bizde durduğu 5 yılda:)

Pazartesi akşamı balkonda akşam yemeği sofrasındayken kalabalık-gürültülü Ferhunde'lerden sıkılan İdil bir soru karşısında

"Anasını satayım" dedi.

Jet hızıyla Derviş ve ben birbirimize baktık, gülmedik. Deida ağzını gülmeyeyim diye büzmekten bir hal oldu, annem yemeğe daldığından duymadı bile. Eğer tepki verirsek bu sözleri sürekli söyleyeceğinden en iyisi hiç duymamış gibi yapmak, ne kadar gülmemek zor olsa da..

Haftasonu hem hava alsın hemde oynasın diye hem cumartesi hem pazar parka götürdüm. Her iki günde yaşıtı kızlarla çok güzel oynadı, parktan eve dönmek istemedi. Parkta aynı çizgi filmlerdeki gibi sıska bacaklı, gözlüklü, dişlek şirin mi şirin bir oğlan çocuğu vardı. Diğer erkek çocuklarla değil benim kız ve arkadaşı ile oynamak istedi. Bu arada İdil ve orda edindiği arkadaşı el ele tutuşup kaydıraktan tren gibi arka arkaya kaymalar, birlikte sallanmalar, parkta kovuk gibi bir yerde oturup evcilik oynamalar, çimenlere yatmalar şeklinde epey kaynaştıkları için bu zavallımı aralarına almadılar.
Parktaki edindiği arkadaşlarının anneleri-babaları bir şey ikram ederse hemen aldı ve yedi.
Sosyallikte halasına çekmiş, ben hiç sosyal değilimdir.
Büyürken daha nelere şahit olacağız acaba?
Şu aralar tek mevzusu yaklaşan doğum günü. Aslında daha 3 ay var ama o yakında olacağını zannediyor. Bu sene Ariel kostümü istedi. Durur muyum? Hemen aldım. Giyer mi bilmem ama ben bayıldım. Şimdi dolapta saklıyorum ama hediyeyi vermemek için kendimi zor tutuyorum. Ben zaten hiç süpriz yapamam, hediye aldıysam bekleyemem, hemen veririm.
Eve kim gelse, parkta kimle oynasa, bakkalda tek muhabbet "Annem bana doğum günümde Ariel kıyafeti" alacak oluyor.
Sırf kıyafet mi yavrum? Anan sana Ariel tacı, sihirli değneği ev pembe taşlı-pullu pisi pisi ve Büyük deniz kızı folyo balonu bile aldı. Şimdi bir arkadaştan duydum, rafyadan hacı takkesinin üstüne Ariel peruğu yapmak istiyorum. Ben beceremezsem ablam kesin becerir.

16 Eylül 2010 Perşembe

Annenin kitaplığından

Şimdide sıra benim okuduklarıma geldi. Şansıma bu ara ne okuduysam çoğunu beğenmedim:(




Ben yazar sevenlerdenim. Takarım bir yazara, ne yazsa okurum. Genelde yanılmam, çok nadir sevdiğim bir yazarın sevmediğim bir kitabına rastlarım.


Sevdiğim yazarlar


Bir ara Paul Auster. Uzun zamandır yeni yazdığı romanı okumadım, birileri ensesti anlatıyor dedi, almayayım dedim. Ben onu Duman filmi hikayesi tadında seviyorum.


Orhan Pamuk. Düşündükleri ve söylemleri kendini ilgilendirir, ben ta Cevdet Bey ve Oğulları'ndan beri severim. Okumadıysanız da şiddetle tavsiye ederim. Bir tek "Kar" ve "Masumiyet Müzesi" beni hayal kırıklığına uğrattı. Hatta Masumiyet Müzesi ilk yarısı su gibi geçti de ikinci yarısı beni öldürdü ve "Kar"a rahmet okuttu.


Amin Maalouf- Ne yazsa okurum. Ortadoğu'dan çıkan çoğu yazar gibi mükemmeldir. Sadece "Beatrice'ten sonra Birinci Yüzyıl" ve "Uzaktan Aşk" beni hayal kırıklığına uğrattı. Onlarda roman türünden değildi. Son 2 kitabını okumadım onlarda roman türünden değil diye. Size her yazdığını öneririm. Semerkant, Tanios Kayası, Afrikalı Leo ama ille deYüzüncü Ad!


Maeve Binchy - Derviş hiç sevmez, çok kalabalık yazdığını söyler. Romanlarında 100 kişi vardır, hepsi biryerden birbirine bağlanır. Bol karekterli kitapları sevmezseniz almayın ama su gibi okunur, hayata umutla bakmanızı sağlar, daha ne olsun? Ama benim gözümde hala "Yanlız Kadınlar Sokağı"na erişen kitabı çıkmadı. Siz okumadıysanız en sona bunu bırakıp öyle okuyun. Hayal kırıklığına uğratmayan bir yazar beni.


Gabriel Garcia Marquez - Nasıl ki Hint edebiyatı genelde sevdiğim yazarlara sahip, Latin Amerika'da öyle. Hele Marquez'in o yarı masalsı romanları! Oku oku dur! Neyini bulursan oku, pişman olmazsın. Ben en son "Şer Saati"ni okudum.


Jamal Mahjoub "Raşit'in Dürbünü" yine severek okuduğum bir kitaptı.



Halit Hüseyni hem "Bin Muhteşem Güneş", hemde "Uçurtma Avcısı" kitaplarını çok severek okudum.


Tanıtımlarına kandığım, hatta birkaç sayfasını internette okuduğum Alexander McCall'un "Portekizce Düzensiz Filler" ve "Sosis Köpeklerin İnceliği". Okumakla birşey kaybetmedim ama sevdiğim bir yazar kazanamadım.


J.D.Salinger - "Çavdar Tarlasında Çocukları" okumuştum, bayılmıştım. Size de tavsiye ederim ama "Franky ve Zoey" kötüydü. Hayal kırıklığı oldu bana. Bir yere varmayan bir kitap.


İlk kez okuduğum Jose Saramago - "Körlük" Konu olarak çok ilginç. Bir gün biri durup dururken kör oluyor ve bu körlük tüm ülkeye yayılıyor. Sadece bir tek göz doktorunun karısı görüyor. Sonra yozlaşmalar, insan doğasının zayıflığı, duyuların yaşamdaki yeri vs işin içine giriyor. Zaman zaman tempo çok düşse de son bölümlerde giderek artan hızıyla beğendiğim bir kitap oldu. Gene de diğer kitaplarını alıp okumak için gerekli cesareti kazanamadım.



Yine ilk kez okuduğum Ken Follet "Bir Katedralin Öyküsü" güzel ve akıcı bir dönem romanı. 11 yy. İngiltere'sini anlatan iyi yazılmış bir roman. Gerçi ben baş karekterdeki (sonraki bölümlerde) Jack'in Kralın gayrımeşru çocuğu olması ihtimali üzerinde durmuştum ama bu haliyle de kolay okunur bir kitap. Kalınlığı sizi korkutmasın.



Sevdiğim Hint edebiyatından 2 yeni yazar tanıdım.

R.K.Narayan " Rehber" - İyi yazılmış, akıcı bir kitap. Evli ve kastı uygun olmayan bir kadının peşinde sürüklenen bir adamın hayatını mahvedişini anlatıyor.

Rohintoy Mistry "Uzun bir Yolculuk" ise Pakistan'ın bağımsızlığını kazanması sürecinde Pers azınlıktan bir ailenin yaşadıklarını anlatan çok daha beğendiğim bir kitap.

Ama ille Hint Edebiyatı'na başlayacaklardansanız

Arundhati Roy "Küçük Şeylerin Tanrısı" bence çok daha iyi bir seçim olur.



İlk ve muhtemelen son Japon Edebiyatı tanıma çabamda beni BUZZZZ gibi soğutan Haruki Murakami "Zemberekkuşunun Güncesi" kitabı var. Allah'ım 600 küsur sayfada insan hiç mi bir şey anlatmaz? Konu ne? Adamın kedisi kayboluyor, peşinden karısı kayboluyor, kuyuya giriyor, garip bir anne-oğula rastlıyor, kedi dönüyor, kadın dönmüyor. Bu mudur yani 600 sayfada yazılan? Budur!



En son alışverişim elime henüz ulaşmadı ama ben yine de yazayım. İnşallah okuyup beğenirim hepsini de parama acımam!

Filmi de çevrilen Elizabeth Gilbert "Ye,Dua et,Sev"



"Midak Sokağı"ndan tanıyıp çok beğendiğim Mısırlı yazar Necip Mahfuz'un üçlemesi

"Şeker Sokağı"

"Saray Sokağı"

"Şevk Sarayı"



İngiliz Edebiyatı'ndan ilk kez okuyacağım

Thomas Hardy "Çılgın Kalabalıktan Uzak"



Yunan Edebiyatı'ndan yine ilk kez okuyacağım

Rea Stathopulu "Pedal Çeviren Kadınlar"



Latin Amerika Edebiyatı'ndan yine ilk kez okuyacaklarım

Luis Sepulveda "Patagonya Ekspresi"

Arturo Perez Reverte "Flaman Tablosu"

Jorge Amado "Mucizeler Dükkanı"

Alvaro Mutis "Son Rıhtım"



Siz kitap kurtları bana yeni ve güzel kitaplar önerebilir misiniz? En son siz ne okudunuz? Sizin ev favori yazarlarınız ve kitapları neler?


Hadi pamuk parmaklar klavyeye, hep öyle "şunu yedim-bunu pişirdim-onu giydim" olmaz:)))

15 Eylül 2010 Çarşamba

İdil'in kitaplığından



Hep söylüyorum. İdil'e en fazla parayı kitaplar için döküyorum. İlk kitabını da 3 aylıkken almıştım. Uzun süre çok haşır neşir olmasa da, biz evde onun yanında çok kitap okuyamasak ta en nihayet İdil kitapları sever oldu.


O kadar mutluyum ki bundan! Her gece kitap okutuyor, gün içinde de arada kitap okutuyor, asla "yok" demiyorum, "yorgunum" demiyorum, "sonra okuruz" demiyorum.


Yeter ki kitapları sevsin.


Rahmetli babacım bize kitap getirir dururdu, o dönemde ansiklopediler, Milliyet Çocuk'lar vardı, bize taşıdı durdu, sayesinde 3 kardeşte kitap okuruz ve severiz.


Kişisel tarihimiz ya bu blog bizim, yazalım da ilerde İdil hangi kitapları okumuş hatırlarız. İdil yaşıtı çocuğu olan anneler de belki bizden görür ve alır ya da kaçarlar bu kitaplardan.


Bu ve bu yazımda anlatmıştım bazı kitaplarını, o günden bu güne şu kitaplar eklendi.




Çıkartmalara deli olduğundan ve hayvanları da sevdiğinden








Kız çocukları için Peri ve Prenses severlere hitap edecek




Tiger ve Pooh delilerine tam 200 çıkartmalı bu kitap- yanlız dikkat edin sonra bu çıkartmaları başka yerlere yapıştırmasın, bizim salonda bir duvar komple kaplanmıştı, ıncık cıncık bir sürü çıkartmayı söktük. Allah'tan kolay sökülüyor.


Mevsimleri anlatmak için aldığım Winnie ile 4 mevsim


Bundan daha yararlı olarak her mevsimi ayrı kitapta anlatan ve çizimleri çok güzel olan seri - linkini bulamadım, bir ara resmini çeker yayınlarım.


Pamuk Prenses delisi için bu kitap



Çıkartma kitapları işe yarıyor, en azından çıkartmalar çocuğun ilgisini çektiğinden ve gölgelerle çıkartmaları eşleştirmesi gerektiğinden biraz uğraştırsa da uzun süre oyalanıyor ve kitap sevdiriyor.



Dora seven kızıma şekli değişik diye bu kitabı aldım, içindekiler fena değil de şu Dora ve Diego'nun ingilizce öğretme diye kasmaları benim gıcığıma gidiyor.


Yine Winnie sever ve mıknatıslı kitapları sever kızıma bu kitap- gerçi içindeki mıknatıslı parçalar hem çok az hemde küçük olanlar hemen yırtıldığından ben pek memnun kalmadım ama kızım sevdi



Duyular- matematik işlemleri vs gibi konulara hafif başlangıçlar için fiyatları da uygun olan Tübitak'ın okul öncesi yayınlarından











Tübitak benim kıza ağır geldi, henüz ilgiyle yaklaşmadı. Bende kaldırdım kitapları biraz zaman geçsin, tekrar ortaya çıkarırım.


İlgililere- otoritelere-bilenlere soruyorum, 2006 Aralık doğumlu bir çocuk matematik alıştırmalarına hafiften başlamalı mı? Yoksa çok mu erken?



Benim pek kişisel olarak sevmediğim ama alt ıslatma-yemek yememe konusunda belki biraz yumuşatır diye aldığım Cemile serisi. 22 kitabı birden sırf yanında Cemile'nin ayısı Tombiş'i de veriyor diye aldım. Kitapların çizimi güzel, Tombiş çok küçük, dili kötü, içerik ve içindekiler kötü.

Verdiği mesajlar işe yaramaz.



Onun yerine Selda'nın önerdiği bir dolap kitaptan bulduğum Lili'nin 7 çocuğu serisi








ilaç niyetine bu seriyi muhakkak alın, bir kere kısa olduğu için sıkmıyor, ders vermiyor, çizimler dikkat çekici şekilde çocuk elinden çıkmış gibi, kelimeler çok akılda kalıcı. İdil

"Benim 7 çocuğum var, bu onlardan biri, ismi... " diye hemen ezberledi bile.

En çok okuttuğu ise yemek seçenler için olan "Dondurma yok mu Peli?"



Aslan seven İdil için düşünmeden aldığım Kütüphanedeki Aslan. İlk geldiği gece peşpeşe 4 kez okundu. Boyut olarak büyük, rahat çeviremiyor ama yastığının altında onunla uyuyor.

Muhakkak alın diyebilirim.



İsim olarak korkutucu gelse de Ev Canavarları Seri'si. Çizimler sevimli, içindeki yazılar daha büyük çocuklar için uygun ama mesela onu ağlatan Hırçınella diye bir canavar olduğuna inanmak İdil'i sevindirdi. Bazen ağladığında "Git Hırçınella! Başka çocukları ağlat! İdil ağlamak istemiyor" dediğimde "Gitmesin Hırçınellaaa!" diye onu savunacak kadar sevdi ev canavarlarını:)


Bu yaşta hem canavarlara inanıp hem de çok iplemiyorlar, o yüzden korkar zannetmeyin.

Ayrıca tembellik canavarı (adını unuttum) ve karanlıktan korkmamıza neden olan Zifiray Loş çok tatlı tipler.



Dünya üzerinde bizden farklı insanların da yaşadığını anlatmak için aldığım bu kitap ise hem çizim, hem içerik açısından çok güzel. Boyutu büyük olsa da yinede "gezegen" lafını öğrenmesi bile benim için hoş oldu.



Film izlemesine güvenerek aldığım, yaş grubu belirtilmeyen sihirli okul otobüsü serisi (link sadece en son vcd'nin ama diğer 9 vcd'yi buralardan bulabilirsiniz) yine bize biraz büyük geldi. İlerki günlere saklandı.



Sizin sevdikleriniz neler oldu? Önerileriniz var mı?


Bol okumalı günler diliyorum. Anne kitaplığında buluşmak üzere....