Dün iki has arkadaşımla buluştuk. İdoş'u da götürecektim ama hem has arkadaşlarım hemde Nilgün'ün kızı Nilsu grip olunca götürmedim. Kuzucuk evde Deida ve anneanne ile kaldı.
Ece anneanneye saat 12.00'de geldi, Nilgün 12.30'da geldi, bizi aldı, Çekmeköy'deki evine götürdü. Hava şahaneydi, balkonda oturduk, daha doğrusu verandada.
Bir yandan güneş vardı, ilk kez İdil olmadan, peşinde koşmadan, yedirmeye-uyutmaya-altını temizlemeye-onu bunu ellettirmemeye çalışmadan- rahat rahat yedim, sohbet ettim.
O kadar iyi geldi ki anlatamam.
Üçümüz eski okul günlerimizi-o zamanki sevgililerimizi-caddede deliler gibi gezip tozmalarımızı-kocalarımızı-çocuklarımızı-dertlerimizi-umutlarımızı kısaca herşeyi konuştuk, çay içtik, yemek yedik, Nilsu'yla oynadık. Bu arada köpeği Sonya- o muhteşem kurt köpeği hamileydi. Yarın doğurması gerekiyor normalde. Yavrum o da insanlar gibi tık nefes kalmış, uyuklayıp duruyor, bir ara yanımızda yattı, resmen karnında bebeklerin hareket ettiğini gördük,acaipti...
4-5 yavru doğacakmış. Eğer Potuk olmasa kesin birini ben almak isterdim. O kadar akıllı ve güzel bir köpüşki... Yerim onu, çok tatlı, öyle bakışları varki, ilk doğumu olduğu için korktuğunu anlatıyor. Habire bir yer arıyor doğum için karanlık ve sıcak. Canım benim.
Sonra akşam Nilgün bizi eve bıraktı yani anneanneye, kızı görmek için yukarı çıktılar. Nilsu eve gitmek istemedi. İdil'de yeni uyanmıştı, Nilsu'ya öyle tatlı bakışları bakıyorduki meleğim benim.. Beraber oynadılar, bizimki Nilsu'nun elini tutup gezdi, "aba,aba"dedi. Sonra Nilsu ille de Semih'i göreceğim diye tutturduğu için oturdular, akşam 20.30'du gittiler. Bu arada kızların ikisi de birbirlerinden görüp etli patates yediler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder