Kuzu dün akşam çoooookkk formundaydı.
Eve dönerken minibüste abim aradı, MC Donalds'a gel dedi, gittiğimde dışarda abim, Zekoş ve bizim hatun oturmuşlar, bizimkine çocuk menüsü almışlar, o yiyor, abim ve Zekoş onu seyrediyor. Hadi biraz bende oturdum, sonra kalkıp eve geldik, Deida yemek hazırlamış ama sofraya oturmak ne mümkün! Ağlıyor "Sindenda" Cindrella cd'sini istiyor. Önce "yemeğimi yiyeyim ondan sonra açarım" diyorum ama cıvıtıyor, ağlamanın tonu tırmanmaya başlayınca "tamam" diyorum, sofradan kalıp cd'yi laptop'a yerleştiriyorum.
Biraz onu seyrediyor, bizde o arada yemek yiyoruz, baba da geliyor, yemek daha bitmeden koşarak kuzu içerden gelip "anne Sindenda kapat, vini-kagi (Winnie the Pooh ve Tiger) aç" diyor. Kalkıp gidiyorum, Cindrella'yı çıkarıp Winnie'yi takıyorum. Kahve içiyoruz salondaki masada. Uğur Yücel'in dizisi başlıyor, baba maç seyredecek diye ben anneanne ve Deida'nın odaya gidiyorum ama bizimki saniyesinde yanıma gelip ağlıyor "Vini kagi kapat, köpek aç" diye. Kızıyorum "5 dakika olmadı Winnie'yi koyduğum, onu seyret" diyorum, tabii avaz avaz bağırıyor, yerlerde sürünüyor. O sırada dizide hakikaten güzel sahneler var, kızıyorum "doğru düzgün dizi seyredemeyecekmiyim vs vs". 101 Dalmaçyalı cd'sini alıp onu laptop'a yerleştiriyorum, tekrar salondaki tv'de diziyi seyretmeye niyetlenip sandalyeye çöküyorum ama kuzu filmleri ben yanında olmadan seyretmek istemiyor, ağlıyor ağlıyor ağlıyor. Sonunda beni karşıdan görebileceği kanapeye kuruluyorum, bende o arada tv'ye bakıyorum, baba maç başlayana kadar uyumaya gidiyor. Maksat zaten kuzuda film seyretmek değil, oyuncakları ile oynuyor, fonda 101 Dalmaçyalı. Halasının getirdiği tahta puzzle'ları sırt çantasına koyup geri yere boşaltıp tekrar çantaya atıyor. O arada Potuk ayaklarımın üstünde, bende ona şefkat gösteriyorum, kulaklarını okşuyorum, kuzu puzzle'ları bırakıp minik vileda ve süpürgeyi alıyor, "anne temiz" diyor yani temizlik yapıyormuş. "Yap kızım temizlik" diyorum ve başımı çevirmemle kafama küçük fırçanın sert yerini yiyorum!
Beynimde şimşekler çakıyor, gözüm kararıyor.
Sadece "İdil ne yaptın?" diyorum ama bağırmıyorum.
Annem ve Deida telaşla odadan fırlıyorlar. İdil deli gibi ağlıyor, başım acaip zonkluyor, kafamda bir şişlik oluşuyor. Ama İdil o kadar ağlıyor ki ne soğuk kompres, ne soğuk bez başıma hiç birşey koydurmuyor, zorla Lasonil sürüyoruz, bu arada kucağıma alıyorum ama ağlama dinmiyor. Zorla iyi olduğumu ikna olması için tüm soğuk malzemeleri mutfağa götürülmesini istiyor. Hepsi gittikten sonra bana sarılıp "anne geçti, bak bir şey yok" diyor!
Hey Allahım, gece çabuk sayılabilecel bir hızda uyuyor ve sadece bir kez uyanıyor, "anne" diyor, "yat annecim yanındayım ben" diyorum, küt geri yatıyor.
Sabah babanın telefonunun ziline uyanıyor, "kucana" diyor, kucağımda sallıyorum, su içiyor, poposunu dönp uyuyor. Baba o sırada Potuk'u tuvalete çıkarıyor, ben giyinirken geri uyanıyor, eğer odaya bir daha girersem servise yetişemeyeceğim. 10 dk içinde evden çıkmam lazım. Oysa İdoş "anne" diye ağlıyor, Deida yanına gidiyor, onu istemiyor, "anne-anne", Deida "anne işe gitti kuzum, akşam gelecek" diyor. O arada baba Potuk'la dışardan geliyor, kapının açılma sesini duyunca kuzu "bak işte anne geldi" diyor, Deida "yok kuzum anne işte akşama gelecek" diyor, uykusu zaten var ama annesini istiyor.
İşte o an evden ayrılmak bana o kadar zor geliyor ki!!!!
Geri dönüp pijamaları giyip kuzuyu kucağıma almak, sıcacık ensesine burnumu dayamak ve onun kokusunu içime çekmek istiyorum.
Ama çizmeleri giyip minibüse binip işe geliyorum ve küfrediyorum!!!
Gel emeklilik gel!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder