3 Aralık 2008 Çarşamba

Geri sayım başladı 3-2-1



Kuzumun, aşkımın, İdil'imin 2.doğum günü YARIN.
Geçen yılkinden farklı olarak bu sene

Ailemizle fotoğraf çektirmeyi
Derviş koca ve kızımla fotoğraf çektirmeyi
unutmamam lazım.

Pasta ise Şeker Pasta tarafından yapılacak, canım Zekoş'umuz ve abime binlerce teşekkürler. O kadar merak ediyorum ki nasıl bir pasta olacak diye...

Menümüz;
Köfte
Tavuk sote
Fırında patates
Mercimenk Köfte
Kabaklı-havuçlu-biberli salata
ve tabii pastamız.

Ailede herkes hamur işi olmasını istemediğinden bu sene yemekli yapacağız doğum günümüzü.

Kostüm dayıcım ve Zeya'nın aldığı kadife elbise ve teyzemizin diktiği kadife elbise.

Bu akşam süslemeler hazırlanacak Deida ve ben tarafından.

Kuzu daha birşeyin farkında değil.

Ayrıntılar taaa bayramdan sonraya, çünkü kriz nedeniyle Cuma'ları çalışmıyoruz, sonra bayram derken uzuuuuuunnnn bir tatil yapacağız.

Geçen yani ilk doğum gününde şikayet eder gibi kuzunun bize çektirdiklerinden dem vurmuştum. Bu sene aradan çok zaman geçmeden İdil'i nasıl çabalayarak elde ettik konusuna değineyim ki kuzumda büyüyünce okuyup ne kadar zorluklarla ona kavuşmuşuz anlasın..

Aslında hikaye uzun, 1999'da depremden tam bir hafta sonra evlenen bizimle başlıyor. Daha 1999 Mayıs ayındayken ablama göğüs kanseri teşhisi kondu, aynı zamanda benimde sağ meme başımdan koyu renk bir akıntı geldiği için tahliller vs yapıldıktan sonra "aksiller papilyon" teşhisi ile aynı gün ablamla ameliyat oldum. Onun tüm memesini,benim 3/1'ini aldılar. Odalarımız karşılıklı, arkadaşlar bir ablamın odaya gidiyorlar,bir benim odaya geliyorlar. Ablam rujunu sürmüş, bir kraliçe gibi gelenleri karşılıyor. O kadar metanetli ki durumu bilmeyenler hastanede kadınlar günü yapıyoruz zanneder. Ailenin genel kabul gören-aslında sevmediğimiz- hareket tarzı "kan kusup kızılcık şerbeti yedim de" ye uyuyoruz. Herşey yolunda gibi yapıyoruz. Çünkü kapıp koyversek ailemizin dağılacağından korkuyoruz, daha fazla üzülmekten korkuyoruz, yeneceğiz bu illete kol kola girerek, başka yolu yok!

Canım yingecim Zehra bizi kendi evlerinde misafir ediyor tam 1 ay! Ben ve ablam anneme ve rahmetli babama iş seyahatine gittiğimizi söylüyoruz, inanıyorlar. Zehra'cığımız kendi çalışmasına rağmen bizi ve eşlerimizi-nişanlılarımızı tam 1 ay ağırlıyor, yatağını ablamla bana tahsis ediyor. Zekoş'um sana ne kadar teşekkür etsek azdır. Sen bizim has kardeşimizsin bakma yingecim dediğime

Ben evlenmek için gün sayarken ablam en ağır kemoterapileri görüyor. O süslü kadın hem bana evlenirken yardım edememesine üzülüyor, hem kafasındaki olmayan saçları perukla gizlemeye, hem olmayan memeyi kamufle edecek hemde dekoltesi olacak bir elbise için uğraşıyor. Oysa ne hayalleri vardı benim nikahımla ilgili...
Kaşlarını kalemle çiziyor, hep gülümsüyor, hiç şikayet etmiyor. Zehra'mız bizimle mağaza mağaza gezip, alınacakları almamıza, evi yerleştirmemize, gelinliğe vs. her şeye koşuşturuyor benimle. Annem o dönem ağır depresyonda olduğu için bana yengem annelik ediyor.

Nikahtan sonra 8 ay kocamla ayrı şehirlerdeyiz, sadece haftasonları görüşüyoruz. 8 ay sonra o merkeze tayin oluyor, en nihayet evli gibi bir arada yaşıyoruz. 1 ay sonra ekonomik kriz nedeniyle beni işten çıkarıyorlar. Ağlayıp zırlıyorum. 4 ay sonra ancak sekreterlik işi buluyorum - küçümsediğim zannedilmesin-, 1 ay çalışıyorum ki elime bir kitle geliyor, soluğu doktorda alıyorum. Duymak istemediğim ama beklediğim haber geliyor. Meme Kanseri. Ablamla aynı meme. Alınıyor, 6 doz kemoterapi görüyorum, vücudumda tüy kalmıyor çünkü 31 yaşındayım, ailemde bu hastalık var ve en ağır tedavi uygulanmalı ki bu illeti bir daha yaşamayalım. 21 doz kemoterapi, ablam ve eniştem her gün beni taşıyorlar sağolsunlar.

Ardından adet görmemiz için 5 yıllık bir ilaç tedavisi görüyorum. Bu bittikten sonra çocuk sahibi olmak istiyorum. Tedavi biter bitmez soluğu GATA'dan bir jinekologda alıyoruz. Testler yaptırıyor, ne Semih'te ne bende kısırlığa neden olabilecek bir şey bulunmuyor. Çiftlerin %25'inde olan "nedeni belirsiz kısırlık" teşhisi konuyor. Yaş ileri, vakit kaybetmemek için tüp bebek deneyelim diyor doktor. Bütün birikimleri yoluna döküp tedaviye başlıyoruz. Yumurta toplama, transfer, 15 gün bekleme, kan tahlili ve HAMİLEYİM.

Bütün ailecek deliriyoruz sevinçten, eşimin kardeşi pasta alıp kutlamaya geliyor.

Ertesi gün yoğun bir kanama, işyerindeyim, doktoru arıyorum, hemen gel, gelmeden şu tahlili yaptır, sonucu bana oku diyor. Ta Gebze'den taksi tutup Maltepe'deki hastaneye gidiyorum ve testi yaptırıyorum. Hastaneye yakın olan ablama koşuyorum. Evde temizlik var, ablam beni teselli etmek istiyor ama sonuçlar kötü, hamilelik sona eriyor.

3 sene bu mevzu açılmıyor bile eşimle aramızda. Hep "sen sağlıklı ol yeter, herkesin çocuğu mu var" diyor. 3 yıl sonra bir akşam o zamanlar oturduğumuz eve yakın bir pizzacıya yemeğe gidiyoruz. Biz dışarda oturuyoruz, yan masada 1-1,5 yaşlarında bir kız bebek var, annesi ve babasıyla cilveleşip duruyor. Semih'in içi gidiyor bebeği görünce, bakışlarından anlıyorum. Gözünü karat diyorum kendi kendime. Yaş olmuş 38, bankada birikim yok ama bir deli cesareti ile yeniden tüp bebek tedavisine karar veriyorum.

Bir kaç ay öncesinde çalıştığım şirketin sahibinin oğlu tüp bebek yöntemi ile ikiz sahibi olmuştu, hiç samimiyetimiz olmamasına rağmen gidip kendisine danışıyorum. Benimle tahmin edemediğim kadar ilgileniyor. Gidip randevu alıyoruz ve hemen tedaviye başlıyoruz.
Bu arada benim onkolog bu tedavinin dışardan hormon verilmesi nedeniyle benim tekrar kansere yakalanma riskimi %25 arttıracağını söylüyor ve kararı bana bırakıyor. Tüp bebek tedavisi yapan yer ise benden tüm risklerin anlatıldığına ve benim kendi rızamla tedaviye başladığıma dair bir yazı imzalattırıyor.

Gebze'deki işyerimden Nişantaşı'ndaki tüp bebek merkezine nerdeyse gün aşırı gidiyorum, karnımdan her gün aynı saatte kendi kendime iğneler yapıyorum.
Yumurta toplama, transfer,15 gün bekleme, kan tahlili gene hamilelik.

Bu sefer sevinmiyoruz, bekliyoruz.
Eşim "çocuk doğana kadar sevinmem" diyor.

İlk ultrason, tek bir kara delik, hiç üzülmüyorum, bir tane olsun bizim olsun. Annem illede ikiz istiyordu ama olmadı işte

Kalp atışları duyuluyor, o kadar kendimizi kasıyoruz ki bebeği benimsememeye çalışıyoruz, ya gene düşerse?

3 ay boyunca popomdan bazen 2 bazen 3-4 iğne vuruluyor. Tam 400 iğne yiyorum, yani hormon alıyorum. K.çımda iğne yapacak yer kalmıyor, işyerinde iğneleri yapan sağlık memuru arkadaş artık ilaçların iğneye geri geldiğini söylüyor. "Abla yapmasak bu iğneleri" diye nerdeyse yalvaran bir sesle soruyor ama tabii devam ediyoruz

3 ayın dolmasına yani düşük tehlikesinin azalmasına günler kala gene yoğun kanama başlıyor. Başımızdan aşağı kaynar sular dökülüyor, eşimin eli ayağı tutmuyor. Abimi arıyoruz, yengem ve yeğenimle hemen gelip bizi alıp Taksim'deki hastaneye götürüyorlar.
Yol boyu ben aleni olarak, yengem ise gizli gizli ağlıyoruz.

Nöbetçi doktor bizi ultrasona alıyor, yengem elimi tutmuş, abimler ve eşim bahçede bekliyorlar. Gözlerimize inanamıyoruz yengemle, bebek duruyor! Düşmemiş, tutunmuş sıkı sıkı bana! Zekoş koşarak abimlere müjdeyi veriyor, hastane bahçesinde birbirine sarılıp sevinç gözyaşları ile ağlayan 5 kişiyiz.

Kesin istirahat veriliyor, annemdeyiz 10 gün. Sadece tuvalete ve yemeğe kalkıyorum.

Rutin testlere sıra geliyor. İkili test yapılıyor, ense plisesi - ne demekse- kalın çıkıyor. Down sendromlu olabilir deniyor! Başka bir yıkım daha. Bir sürü başka doktorlara gidiyoruz, her birinde sonuç aynı Down Sendromu olabilir.

4.ayın sonunda ayrıntılı 2.düzey ultrason isteniyor. Ablamla gidiyoruz bu sefer el ele. Doktor hanım bakıyor ve "bebek kız, bana göre gayet normal bir bebek" diyor. Orada biz ablamla sevinçten deli gibi sarılıyoruz!

İleri yaş gebeliği diye ille amniyosentez yapılmasını öneriyorlar. Hastalığımı da düşünerek evet diyorum. Bu işlemde de düşük riski var, abim ve ablam beni işleme götürüyor ve getiriyorlar. Ablam 3 gün gelip bana bebekler gibi bakıyor, kaldırmıyor yerimden.

Tam 5 hafta sonuç için bekliyoruz. Bu arada bebek nerdeyse 6 aylık olacak. Ya bir sakatlığı çıkarsa ne yaparım diye kafayı yemek üzereyim.
En nihayet sonuç geliyor, "bebek normal".

İşte ancak ondan sonra hamilelik sevinci, eşya telaşı vs yaşayabiliyoruz.

İşte İdoş'um sen BU KADAR UZUN BİR YOLDAN KALKIP EVİMİZE GELDİN.
Allah seni bizden, bizi senden ve tüm çocukları ailelerinden ayırmasın.

Dilerim yüce Rabbim her isteyene çocuk sahibi olmayı tattırsın.

Öyle bakamayıp sokaklara atanlara, dövenlere, istismar edenlere vermesin artık bebekleri ne olur!

Hepimizin yavrularını her türlü görünür görünmez kazalardan-belalardan-kötülüklerden-hastalıklardan-doğal afetlerden-depremden-kem gözlerden-
nazarlardan-kötü insanlardan sen koru Allah'ım...

3 yorum:

Bir Dut Masalı - nUnU dedi ki...

merhabalar sevgili ayşen ,
yaradan istemeden hiç bir şey olmyor derler ya aynen öyle gerçekten..
azminizi, iradenizi, aile birliğinizi ayakta alkışlıyorum.
YÜCE YARADAN İDİL,i HER BİRİNİZE AYRI AYRI BAĞIŞLASIN.
ÖMRÜ GÜZEL, BAHTI AÇIK, TAHTI YÜKSEK,
ŞANSI VE SEVENLERİ BOL OLSUN İNŞİLLAH.
DOĞUM GÜNÜNÜ KUTLUYORUM. ÇOK SEVGİLER nUnU

aysencifci dedi ki...

Sevgili Nunu,

Hem ziyaretin, hem güzel dileklerin hemde duaların için sonsuz teşekkürler.

Her zamanki gibi çok zarifsin, umarım bu zerafet bana ucundan bucağından bulaşır:)P

hepsusluydum dedi ki...

Canımmm...Daha önce okudum bu yazını, fakat yorum yazamamıştım..Okurken ağlamıştım, o günleri tekrar yaşamıştım, şükretmiştim o günler geride kaldı diye, seni ve bizi bir kez daha kutlamıştım..Anlayacağın çok dolmuştum..
Ama şimdi sakinim...Biz kardeşiz. Kardeşler her durumda kenetlenir.İyi günde kötü günde birbirimizin yanında olduğumuzu bilmek bizi güvende hissettiriyor değil mi? Ne şanslıyız ki birbirimize denk düştük.. Allahım bir daha o günleri göstermesin, seni İdil'e bağışlasın...