Haftasonu tatilimiz uzundu, 4 gün. Tabii bu 4 gün bizim kuzuya yetti ve arttı bile.
Cumartesi-Pazar 2 yaş sendromları TAVAN yaptı, ben DELİRDİM. İLK DEFA İŞE NERDEYSE KOŞARAK GELDİM...
Perşembe teyzemiz gelmişti, tuvalet eğitimi süperdi, kaçak yoktu bile. Bir Barbie'de teyze getirmişti, tam 6 Barbie'miz olmuştu.
Cuma yan komşunun 21 günlük bebeğini kutlamaya gittik. K.Ka sorunu yaşadı. Yarım saat oturduğumuz yerden 5 kez eve gidip lazımlığa oturdu ve hiç ç.ş yapmadan geri komşuya döndük.
Cumartesi baba evdeydi, krizler ard arda geldi, uykudan kalkana kadar krizler yoğun değildi.
Kalktıktan sonra tüm kitapları yere attı, boya kalemleri, tahta puzzle'lar yerler atıldı.
"Kızım yapma, kızım atma" duymamazlıktan geldi
"Duymuyormusun beni kızım?" deyince yüzüme bakmadan
"Duymuyorum" dedi!
Bana bir deli kuvveti geldi, koca 4 katlı oyuncak dolabını çeke çeke kapının önüne çıkardım. Diğer oyuncaklar ve bir kısım peluş oyuncakları da..
O tabii tınlamadı, sonra kapıyı kapatınca
"Oyuncakları ver" diye ağladı. Vermedim..
Ağlaya ağlaya uykuya yattı. Masal falan olmadan döne kıvrıla uyudu.
Hemen Deida ile plan yaptık, evde nereye saklasak bu oyuncak dağını diye.. Yer bulamadık..
Kapıcıya gittim, bana kullanılmayan kilitli bir depo olduğunu söyledi. Deida, ben, kapıcı tüm bu yığını aşağı indirdik.
Uyandı.
"Oyuncaklarım neede?"
"Attım"
"Getii hemen!"
"Üzgünüm canım, sen onları yere attın, demek ki onlar çöpmüş, oyuncak olsa yere atmaz oynardın değil mi? O yüzden onları attım, başka bir çocuk aldı, şimdi o oynuyor ve hiç yerlere atmıyor"
"VUAAAAA"
Sonra sustu!
Yemek yememişti, hadi yiyelim dedim, ne istediyse pişirdik, tv açıldı, istediği Barbie filmi takıldı, ağzını burnunu kıvırmalar, "yemiyceeeem" ler başladı. Tv kapandı, Barbie'ler hem filmler, hem bebekler dışarı atıldı.
Vuaalar arttı, Deida'ya yanaştı, o sustu, baba delirdi, İdil zıvanadan çıktı. Baba yattı, İdil zırladı.. Sonra odasında oynadı benimle kalan ne varsa onlarla...
Ama o kadar inat ki ne oyuncakları istedi, ne beni dinledi..
Babayı kaldırıp bizi yemeğe götürmesini sağladık. Orda yemedi. Sabah yediği yarım tost ve 2 kaşık (sadece 2 kaşık) çorba ile durdu, inadından o bayıldığı köfteden yemedi!!
Ben ne yediğimi bilmeden yediğim yemekten sonra yakındaki parka gittik birlikte. Elimde yemediği köfteleri koydurduğum tabak, İdil bir salıncak başına gidiyor, bir kaydırak başına, bir tahtıravalliye. Biniyor mu? HAYIR, sadece orda DİKİLİYOR.
Ben en nefret ettiğim şeyi yapıyorum, elimde tabak, habire ağzına bir lokma tepiyorum. O da tam şımarık çocuklar gibi, bir orda bir burda, ağzında lokma, tutuyor, yemiyor, bazen ağzından atıyor.Eve dönüyoruz,akşam yatana kadar vualar kısa aralıklarla devam ediyor.
Neden mi? K.ka yapıyor oturağa
"Yapmiycam ben büyüğümü"
"Ama yapmışsın kızım, hadi kalk p.ponu temizleyelim"
"Kalkmiycaaaammm"
"Hadi kızım, hadi annem"
"Yapmiycam ben k.ka"
"Tamam annem, kalk o zaman, k.lodunu giydirelim"
"Giymiycem"
"Hadi annecim, uyku saati"
"Diil, uyku saati diyilll"
Pazar günü has arkadaşım 2 Ece'nin doğum günü, has arkadaşım 1 Nilgün ve kızı Nilsu'da gelecek ve bizde kutlayacağız. Kızlar gelmeden baba Potuk'u traş ve banyoya götürüyor.
Kızlar geliyor, hediyeler veriliyor, öpüşülüyor, kızların getirdiği çukulata kahvaltı ettiği için veriliyor, onu yiyor ama filmlerde atıldığı için ufak çaplı krizler başlıyor.
Bu arada anneanne
"Yazık yavrum, o kadar oyuncağı var, sadece çamurlara kaldı (oyun hamuru)! Hain olma, git getir oyuncakları" şeklinde vuruşlara başlıyor.
Zorla uyutuyorum, 1 saat sonra kalktığında saat 16.30, kalkar kalkmaz kendi yatağından iniyor, açamadığı kapıyı açıp odasından çıkıyor
"sessiz olun" diye bağırarak yanımıza geliyor.
Bu arada aç diye en sevdiği patates kızartması yapılıyor.
"Sen yedirme, Niigün yediisin beni" diye şart koşuyor, 1 tavuk bir patates verme çabalarımız ağlamalarla sona eriyor. Kızlar duruma el koyup siniri tavan yapan beni balkona çıkarıyorlar, baba yatıyor, kızlar fısır fısır yedirmeye çalışıyorlar, bu arada ben deli gibi kendi kendime konuşuyorum
"Yiyeceksin o yemeği! S.ke s.ke hemde! Geri zekalı" vs vs. Ayıp değil mi? Ne kötü anneyim değil mi?
Krizlerden bunalan Nilgün saat 19.00'da gidiyor.
"Sen bizim arkadaşımızı üzdün, ben gidiyorum" diyor
"Hadi hadi çabuk! Gidin çabuk" diye onları kovuyor, çantalarını ellerine tutuşturuyor.
Ece'ye
"Sende gitt" diyor.
Ece dayanıklı. Gitmiyor.
Başka bir kriz sebebi çukulata istemesi
"Yok bitti" diyoruz,
"hayır dolapta var, kaldır beni, ben bakcam" diyor.
Dolabın kapağını kapattırmak istemiyor, kapatıyoruz , açıyor, kızıyoruz, ağlıyor...
Sadece sabah kahvaltısı ile duruyor, inadından yemediği gibi altına kaçırıyor 3 kez.
5'er dakikada bir "ç.şim geldi" diyor, oturuyor, biraz kaçırmış oluyor, biraz lazımlığa yapıyor.
Bu arada ayaklar hep çıplak.
Ona örnek olsun diye bende çakma croc aldım, ayağımdan saniye çıkarmıyorum ama o
yeşil açık terlikler
pembe parmak arası arkası bantlı terlikler
çakma croc
kırmızı sabo
çiçekli lastikli ayakkabı
ne giydirdiysem ayağında atıyor, giymiyor..
Bu arada balkon kapısının önündeki paspası alıp battaniye yapıyor, yere yatıp uyuma numarası yapıyor.
"Yapma kızım, etme kızım"lar işe yaramıyor, sürekli ağlıyor..
"Annecim ya çorap giy ya terlik. Bak ayakların üşümüş, sonra karnın ağrır, hadi bebeğim"
"Vuaaaaa"
Saat 22.05'te yatmaya gidiyoruz.
Saat 16.30-22.05 arası sürekli ağladığı halde hala
"Prensesleri öpücem"
"Gülcan (kuzusu) neede? O da geesin yataama"
"Bu ayıcık istemiyorumm, temiz ayıcık vee"
dönüyor, dönüyor, ayağını yatağın korkuluklarına takıyor, vuruyor duvara, yatak takımındaki ayıcıkları elliyor
"Ç.şim geldi"
"Bezin var kızım, yap bezine"
"Hayır, tuvalete yapcam"
Kalkıyor, ç.ş yapıyor, bez tekrar takılıyor
"Satıyorlarmıymış bez?"
"Yok, satmıyorlar, kalan bezler var ya, bu onlardan"
"Hıı"
"Paskalya tavşanı anlat"
"Tamam"
"Elimi tut"
"Olur"
"Öyle tutma, böyle tut"
"EEEE, yat artık uyu!"
"Seni görmek istemiyorum"
"Ben de seni görmek istemiyorum, kapa gözünü, görmezsin o zaman beni"
"Sesini duymuycam"
"Susss, hadi uyu"
Tam 1 saat sonra uyuyor.
Odadan çıktığımda Ece bana acıyan gözlerle bakıyor.
Semih'e
"Allah aşkına beni götür, Ece'yi bırakalım, sonra bana sahil havası aldır" diyorum.
Artık nasıl deli deli bakıyorsam
"Tamam" diyor.
Arabaya binip, Ece'yi bırakıyoruz. Sahilden Kartal'dan eve geri dönüyoruz. Saat 00.00..
Ortak fikrimiz
"Allah bana sabır ve kolaylık versin"
Ortak tanı
"Aşırı inat"
Ortak tedavi
"Burnunu sürt"
Ortak dua
"İNŞALAAAHHHHHHHHHHHHHHHH!"
6 yorum:
allah sabır versin kolaylık versin..valla okurken ağlayasım geldi..tühh tühh vah vah diyerek okudum..bizimkide yakındır dedim..allahım dedim ben dayanamam..sabrın için seni taktir ettim..kolay gelsin ne diyeyim ki...
Sude Naz'ın annesi, işte Allah annelere sonsuuuuuzzz bir sabır veriyor. Gerçi çocuğun karekterine bağlı, kimisi çok uysal, munis oluyor. Bu krizler bu kadar tavan yapmıyor ama bizim evdeki CADI, üstelik baba ve hala gibi YARAMAZ ve İNAT! Ne diyelim? Allah sağlık versin de katlanacağız..
Sevgiler,
İade-i ziyarete geldim, iyiki de gelmişim. Blog sayfanızı sevdim.
Ayrıca annelik çok zevkli ama bir o kadar da zor zanaattır:)Umarım mutlu ve çok uzun bir yaşamınız olur ailenizle.
Sevgili İsmet Hanım, ne iyi ettiniz uğradınız!
Köy enstitüsü mezunu bir öğretmenin kızı ve ablası (yengem hep süslüydüm) öğretmen kardeşi olarak tüm öğretmenlerimizi sevgiyle selamlıyorum. Rahmetli olanlar ise nurlarda yatsınlar inşallah. Dilekleriniz ve beğeniniz içinde tekrar teşekkürler,
atlamışım okumamışım :(
bizim geçen pazar günü yaşadıklarımız yazmışsınız, bu 2 yaş sendromu ne zaman bitiyor :(
Ahh, bir bilsem! Kendimi dondurup bunalımlar bitince çözdürmeye bile razıyım:)))
Kolay gelsin size de..
Yorum Gönder