23 Mart 2009 Pazartesi

Peki ya hafta sonu?







O kadar doluymuşum ki ancak haftasonu ne yaptık yazmak sırası bugüne kaldı.

Cuma kabus günümüzdü. Bekarken kanki gibi olduğum amcamın kızı benden 2 ay önce evlendi ama hemen çocuk sahibi oldu. Baba olacak adam da bir kıl, bir kıl sormayın gitsin. Efendim çocuğu dahi yetiştireceğiz diye gidip bilgisayar önüne oturtup resim falan çizdirdiler, yok şu yaşında şunları şunları yapıyor diye övünüp durdu. Sonraları biz az görüşebildiğimiz için çocuktaki tuhaflıklara tanık olamadık. Bir enerji fazlası, bir garip garip hareketler sorma gitsin. Elinde bardak var diyelim ve suyu döktü yanlışlıkla. Önce dünyanın en kötü şeyini yapmış gibi öyle dona kalıyor. Sonra çığlık çığlık sevinç nidalarıyla "suyu döktüüüüm" diye ortalarda geziyor. Ne dur'dan anlıyor ne yapma'dan. Dayısının bir kızı oldu İdil'den 1 ay önce. Bir bayramda hepimiz annemdeydik, İdil ve Duru (dayısının kızı) kendi kendilerine oynuyor, yaşlar 1 ya da 1,5, bu kızcağızda 5-6 civarı. Onlara çelme takıp düşürüyor. Oyuncaklarını eline alıp havada tutuyor, çocuklara vermiyor. Bebeklerimizi park yatağa koyduk rahat rahat oynasınlar diye, bu gelip yatağa çocukların üstüne atlamaya çalışıyor. Zor zap ettik. Kuzenime sordum Defne'yi doktora götürdün mü diye. Evet dedi "öğrenme güçlüğü" varmış. Bence hiperaktivite ama neyse tabii doktor değiliz teşhis koyalım.
Uzatmayalım bu Defne'ye birde geçenlerde kardeş geldi. Kız bebek. Gözleri mavi diye bu Defne "neden benim de gözlerimi bu renk yapmadın? Madem benim gözlerim kahverengi, bende Rüya'nın (bebek) gözlerini çıkartırım" falan diyormuş.
İşte bu Defne ve Rüya, Cuma bize geldi. Aslında Defne okula gidiyordu, gelmeyecek diye umut etmiştik ama maalesef geldi. Onlar geldiğinde İdil uyuyordu. Yolda Rüya'da uyumuş. Defne bir süre İdil'in oyuncakları ile oynadı, kitaplar getirmiş, ben onlara baktım, biraz bana anlattırdım falan oyalandı. Bizde yedik-içtik. Ama daha 40 dakika dolmamışken ve İdil daha 1 saat bile uyumamışken salondan kaçıp "evi gezeceğim" diye tutturdu. Gezerken tabii peşindeyiz ama kuzene de ayıp olmasın diye fazla üstüne gitmiyoruz.
Gidip İdil'i uyandırdı, tabii kuzum daha uykuyu alamamış, birden de başında zebani gibi bir tip görünce korktu. Kalktık neyse, gidip giyindik. İdil safım Defne'ye kitaplarını gösteriyor, "abla-abla" diyor ama Defne oturup koltukta kendi kitaplarını okuyor, İdil'e bakmıyor, ilgilenmiyor. Sonra Rüya uyanıyor, İdil bu sefer Rüya ile ilgileniyor "bebek-bebek" diye. Bu sefer Defne hem Rüya'nın üstüne atlıyor, hem İdil'i itiyor. Sonra bebek mızıldanıyor, kuzen kalmak istiyor, Defne gitmem ben diye yerlere yatıyor. Tabii bu arada İdil'i iterek düşürmelerini, geçerken çelme takmalarını saymıyorum. Onlar evden çıkar çıkmaz biz kendimizi sokağa atıyoruz. Yağmur mağmur vız geliyor. Abim-Yengem-Deida-İdil ve ben Mc Donalds'a gidiyoruz. İdil patates kızartması yiyor, ayram içiyor, hamburgerin köftesini didikliyor. Biz başımızın ağrısını geçirmek için ordan çıkıp uzunca bir süre de yürüyoruz soğuğa rağmen.
Cumartesi alışveriş- İrem'le buluşma. Defne'den sonra İrem ilaç gibi, sakin, uyumlu, sevgi dolu, paylaşıyor, birlikte oynuyor.
Pazar günü babayı gene kandırıyoruz ve Ortaköy'e gidiyoruz. Çıkarken hava güneşli, yolda yağmur başlıyor. Güvercinlere yem veriyoruz. İdil bayılıyor. Bazı çocuklar kuşları kovalıyor ama biz yemek veriyoruz. "Bak annecim, bu çocuklar kuşlara kötü davranıyorlar ve kuşlar onlardan kaçıyor. Ama sen iyi davranıyorsun, yemek veriyorsun ve bak kuşlar senin yanına geliyorlar hep" diyorum. Mutlu oluyor.
Sonra yağmur bastırıyor, girip bir yerde çay içiyoruz. idil tost ve taze sıkılmış portakal suyu içiyor. Kahvedeki garsonun hatırına tostu bitiriyor. Biz Deida ile İdil'i alıp tezgahlara bakmak istiyoruz ama anneanne bende gelicem diyor. Baba yanlız kalmamak için kalkıyor, tabii tezgahlara bakamıyoruz. Sadece İdil'e tahta bir palyaço oyuncak alıyoruz. Başka bir tezgahtan köpük alıyoruz. Diğer bir tezgahtan ise kızıma ilk yüzüğünü alıyoruz. Kendisi beğeniyor ama tabii takmıyor hemen geri çıkarıyor. Kumpir yiyoruz, ordaki ablalar "bizimde yüzüğümüz var, çıkarmıyoruz" deyince geri yüzüğü takıyor. O kadar yoldan geldiğimiz Ortaköy'den 1.5 saat sonra ayrılıp eve gidiyoruz. Köprüden geçerken İdil'in sevdiği "hazırmıyızzz" diye heyecan yapıyoruz, denize bakıyoruz. Mutluyuz işte...

7 yorum:

benimkuzum dedi ki...

:) koltuklarım kabardı denir ya öyle oldum bende , sen çok yaşa emi öpüyorum ikinizi de

hepsusluydum dedi ki...

Ortaköy'ün en şahane, en güzel,en tatlı,en ölürüm ona kızını yerim ben yerim...Çok güzel çıkmış fotolarda...

Primarima dedi ki...

hehe bazen öyle çocuklarla birlikde olmalıyız ki kendi çocugumuzun nasılda uyumlu olabıldıgını öğrenelim dimi ama:)

aysencifci dedi ki...

Figen'cim, hakikaten kabarsın koltukların. İrem çok mutlu bir çocuk, güleç, o güzelim maviş gözleri pırıl pırıl. Allah nazarlardan saklasın hepinizi.
Zekoş'um yüzük nasıl ama? Eve gelir gelmez kaybetti maalesef.
Ebru'cum haklısın. Ama mümkünse senede 1 ve yarım saat görmeliyiz, fazlası migren yapıyor:))

tatlıhayat dedi ki...

Ah teyzesi onun totik parmağındaki yüzüğü yesin.Kuzum benim,ayrıca çinli turist ile annemin muhabbetine de duydum.Süperdi...Bir de kulaklarını deldirsen annesi...

aysencifci dedi ki...

Ay ay sorma abla, bak anlatayım onu da bir postta:)))
Korkuyorum kulak işinden ne yapayım? Biraz daha büyüsün, hem benim kulaklarım lisedeyken mi ne delindiydi..

aysencifci dedi ki...

Ay ay sorma abla, bak anlatayım onu da bir postta:)))
Korkuyorum kulak işinden ne yapayım? Biraz daha büyüsün, hem benim kulaklarım lisedeyken mi ne delindiydi..