30 Mart 2009 Pazartesi

Bir büyük buluşma daha












Nasıl anlatsam bilemiyorum. Eğer uzun yıllar yaşanmışlıklar olsaydı da bu kadar iyi bir dost edinseydim, tamam derdim, şunları şunları yaşadık, yıllar geçti, tabii ki iyi dost olduk ama ilk defa yüz yüze görüştük, ilk defa seslerimizi duyduk.
Tam tahmin ettiğim gibi çıktı sevgili dostum (artık göğsümü gere gere söyleyebilirim) Prima Rima Ebru.

Şansımıza yağmur yağmayınca kızlarla yürüdük ve Zuzu'ya gittik. İlk defa gittim, şiddetle tavsiye ederim. Tek handikapları bizim gibi bezli bebekler için alt değiştirme yeri olmamasaydı.

İdil ve Rima yaşları gereği ferdi takıldılar ama biz Ebru ile acaip güzel kaynattık, hatta fokurdadık.

İdil kapıdan girip oyuncakları görünce anında beni sattı ve 4-5 saat hiç "anne" diye ne yanıma geldi, ne beni aradı. Deli gibi oynadılar.

Sonra Rima her zamanki zarafetiyle (fotolarından belli nasıl hanım hanımcık bir kız olduğu) İdil'le beraber oynarlar diye getirdiğimiz hamurlar ve kitaplara gömüldü.
Hakikaten Ebru çok entellektüel bir kız olacak bence Rimoş.
Bizim hatun ise arabalar, toplar vs erkek çocuk kıvamındaydı.

Ebru'yla o kadar çok ortak yönümüz vardı ki o kadar saat nasıl geçti hiç anlamadım. Sohbetine doyamadım arkadaşımın anlayacağınız.

Ayrılırken gene kızlarla yürüdük ve bir daha buluşmak üzere sözleştik.
Ebru'cum hayatta bırakmam seni artık:))))

Ayrıca ortak yönlere en son nokta ne koydu biliyormusunuz?

2006 yılının 4 Aralık günü Medipol hastanesinde doğum yapmamız. Aramızda birkaç oda varmış ama şu ana kadar tanışmamıştık! Dünya küçük derler ya, hakikaten öyle. Eğer doktorlar da aynı olsaydı, Ebru'nun doğumundan çıkan doktor beni doğurtmuş diyecektim. Çünkü Ebru sabah 08.30'da, ben 09.40'te doğurdum.

Ebru'cum İdil hediye ettiğin bardaklara hasta oldu, sabah gözünü açıp "kuşlu baadak, öödekli baadak" diye tutturuyor. Çıkartmaları eline vermedim, eve gidince odasına yapıştıracağım.

Sana ve Rima'ya çok çok çok çok çok teşekkkür ederiz, bizi böyle içten ve sıcak karşıladığınız, bizi kabul ettiğiniz için.

İnşallah kızlarda 40 yıl sonra halen arkadaş olurlar.

23 Mart 2009 Pazartesi

Peki ya hafta sonu?







O kadar doluymuşum ki ancak haftasonu ne yaptık yazmak sırası bugüne kaldı.

Cuma kabus günümüzdü. Bekarken kanki gibi olduğum amcamın kızı benden 2 ay önce evlendi ama hemen çocuk sahibi oldu. Baba olacak adam da bir kıl, bir kıl sormayın gitsin. Efendim çocuğu dahi yetiştireceğiz diye gidip bilgisayar önüne oturtup resim falan çizdirdiler, yok şu yaşında şunları şunları yapıyor diye övünüp durdu. Sonraları biz az görüşebildiğimiz için çocuktaki tuhaflıklara tanık olamadık. Bir enerji fazlası, bir garip garip hareketler sorma gitsin. Elinde bardak var diyelim ve suyu döktü yanlışlıkla. Önce dünyanın en kötü şeyini yapmış gibi öyle dona kalıyor. Sonra çığlık çığlık sevinç nidalarıyla "suyu döktüüüüm" diye ortalarda geziyor. Ne dur'dan anlıyor ne yapma'dan. Dayısının bir kızı oldu İdil'den 1 ay önce. Bir bayramda hepimiz annemdeydik, İdil ve Duru (dayısının kızı) kendi kendilerine oynuyor, yaşlar 1 ya da 1,5, bu kızcağızda 5-6 civarı. Onlara çelme takıp düşürüyor. Oyuncaklarını eline alıp havada tutuyor, çocuklara vermiyor. Bebeklerimizi park yatağa koyduk rahat rahat oynasınlar diye, bu gelip yatağa çocukların üstüne atlamaya çalışıyor. Zor zap ettik. Kuzenime sordum Defne'yi doktora götürdün mü diye. Evet dedi "öğrenme güçlüğü" varmış. Bence hiperaktivite ama neyse tabii doktor değiliz teşhis koyalım.
Uzatmayalım bu Defne'ye birde geçenlerde kardeş geldi. Kız bebek. Gözleri mavi diye bu Defne "neden benim de gözlerimi bu renk yapmadın? Madem benim gözlerim kahverengi, bende Rüya'nın (bebek) gözlerini çıkartırım" falan diyormuş.
İşte bu Defne ve Rüya, Cuma bize geldi. Aslında Defne okula gidiyordu, gelmeyecek diye umut etmiştik ama maalesef geldi. Onlar geldiğinde İdil uyuyordu. Yolda Rüya'da uyumuş. Defne bir süre İdil'in oyuncakları ile oynadı, kitaplar getirmiş, ben onlara baktım, biraz bana anlattırdım falan oyalandı. Bizde yedik-içtik. Ama daha 40 dakika dolmamışken ve İdil daha 1 saat bile uyumamışken salondan kaçıp "evi gezeceğim" diye tutturdu. Gezerken tabii peşindeyiz ama kuzene de ayıp olmasın diye fazla üstüne gitmiyoruz.
Gidip İdil'i uyandırdı, tabii kuzum daha uykuyu alamamış, birden de başında zebani gibi bir tip görünce korktu. Kalktık neyse, gidip giyindik. İdil safım Defne'ye kitaplarını gösteriyor, "abla-abla" diyor ama Defne oturup koltukta kendi kitaplarını okuyor, İdil'e bakmıyor, ilgilenmiyor. Sonra Rüya uyanıyor, İdil bu sefer Rüya ile ilgileniyor "bebek-bebek" diye. Bu sefer Defne hem Rüya'nın üstüne atlıyor, hem İdil'i itiyor. Sonra bebek mızıldanıyor, kuzen kalmak istiyor, Defne gitmem ben diye yerlere yatıyor. Tabii bu arada İdil'i iterek düşürmelerini, geçerken çelme takmalarını saymıyorum. Onlar evden çıkar çıkmaz biz kendimizi sokağa atıyoruz. Yağmur mağmur vız geliyor. Abim-Yengem-Deida-İdil ve ben Mc Donalds'a gidiyoruz. İdil patates kızartması yiyor, ayram içiyor, hamburgerin köftesini didikliyor. Biz başımızın ağrısını geçirmek için ordan çıkıp uzunca bir süre de yürüyoruz soğuğa rağmen.
Cumartesi alışveriş- İrem'le buluşma. Defne'den sonra İrem ilaç gibi, sakin, uyumlu, sevgi dolu, paylaşıyor, birlikte oynuyor.
Pazar günü babayı gene kandırıyoruz ve Ortaköy'e gidiyoruz. Çıkarken hava güneşli, yolda yağmur başlıyor. Güvercinlere yem veriyoruz. İdil bayılıyor. Bazı çocuklar kuşları kovalıyor ama biz yemek veriyoruz. "Bak annecim, bu çocuklar kuşlara kötü davranıyorlar ve kuşlar onlardan kaçıyor. Ama sen iyi davranıyorsun, yemek veriyorsun ve bak kuşlar senin yanına geliyorlar hep" diyorum. Mutlu oluyor.
Sonra yağmur bastırıyor, girip bir yerde çay içiyoruz. idil tost ve taze sıkılmış portakal suyu içiyor. Kahvedeki garsonun hatırına tostu bitiriyor. Biz Deida ile İdil'i alıp tezgahlara bakmak istiyoruz ama anneanne bende gelicem diyor. Baba yanlız kalmamak için kalkıyor, tabii tezgahlara bakamıyoruz. Sadece İdil'e tahta bir palyaço oyuncak alıyoruz. Başka bir tezgahtan köpük alıyoruz. Diğer bir tezgahtan ise kızıma ilk yüzüğünü alıyoruz. Kendisi beğeniyor ama tabii takmıyor hemen geri çıkarıyor. Kumpir yiyoruz, ordaki ablalar "bizimde yüzüğümüz var, çıkarmıyoruz" deyince geri yüzüğü takıyor. O kadar yoldan geldiğimiz Ortaköy'den 1.5 saat sonra ayrılıp eve gidiyoruz. Köprüden geçerken İdil'in sevdiği "hazırmıyızzz" diye heyecan yapıyoruz, denize bakıyoruz. Mutluyuz işte...

Diyetin felsefesi- Mucize falan bekleme, çözüm sensin

"Mevsimlerden Roma" bloggunda yazmış, iznini alarak yazıyı aynen aşağıya yazıyorum.

YİYEREK DOLMAZ.

Hayat boyle birsey iste.. Hersey istediginiz gibi olmuyor.. Kime sorsaniz, evinde bir oda eksik* ..

Ya siz..?

Bulutlar dagilmiyorlar mi bir turlu basinizin ustunden..? Parcalari bir araya gelmiyor mu kalbinizin?

Zaten yaralandiginiz yerlerden mi vuruyor sizi yeni gelenler..?
Basinizdaki bulutlari dagitiyormus gibi yapanlar, sizden sevgiyi encok esirgeyenler mi aslinda..?

Ne yapacaksiniz?
Koca bir dilim cikolatali kek, yoluna sokar mi herseyi..?

Cocuklar buyuyorlar, sorunlariyla birlikte.. "Evin reisi" unvani bazen agirlastiriyor mu omuzlarinizi? Her sorunda, sizin yuzunuze mi bakiyor evdekiler..? Ya sen nasilsin, yorgun musun, uzgun musun, isteklerin var mi, en son ne zaman neyin hayalini kurdun, neye ihtiyacin var diye sormuyor mu kimse? Basinizi yastiga koydugunuzda, akliniza gelenler umurunda degil mi kimsenin?

Ne yapacaksiniz..?
Sigaranin dumaniyla bogulur mu dertler, soyle taa cigerinizden ufleyince?
Yuzu guler mi esinizin, bu aksam yemegi kasikla degil, kepceyle yeseniz?
Kilolarin arkasinda kaybolur mu problemler?

Siz "kirilmis direkler, yirtik yelkenlerle, bu seferden de mi cok yorgun dondunuz?**" Iki ucu bir araya gelmeyen bir kalp, yeryuzunun en anlayisi kit insanindan bir patron, sevmek icin degil de, uzmek icin sizinle birlikte olan bir sevgili, yaslandikca kaybetmekten korkulan aile buyukleri.. Taksitler, kredi karti borclari, evin boyasi-badanasi, eskimis koltuklar mi geliyor sizden once..?

Ne yapacaksiniz?
Yiyerek mi yok edeceksiniz yokluklari?

Ust uste yigilan sinavlar..? Gecemedikce aileye yuk olma kaygisi..? Gelecek korkusu? Uzerinize uzerinize gelen dunya, siz icine karismaya calistikca, kiyisina bile yanasamadiginiz yasam?

Ne yapacaksiniz?
Kilonuz artikca mi artacak guveniniz? Ici cikolata dolu kavanozlar mi yardim edecekler gelecegi kurmaniza?

Varsillik mi yoksa problem?

Disarda yenilen yemekler, hediye gelen ici binbir cesit yiyecek dolu sepetler.. Hepsine ulasabileceginiz, her seyi alabileceginiz sarkuteriler, supermarketler, kasaplar, balikcilar, adi "firin" olmayan ekmekciler.. Brunch kavramindan cikip, sunduklari yiyeceklerin asiriligina bakinca sizi kitliktan cikmis farz eden, utanc servisleri.. Aksam ustleri "X clup'te" dunya dertlerini elerken icilen superalkollu (viski gibi) icecekler..

Ne yapacaksiniz?
Dunyada kapladiginiz yer arttikca, artacak mi keyfiniz?

Yapmayin bunu kendinize..
Olmaz..
Yag hucreleri disinda hicbir bosluk, yiyerek dolmaz..

Ben kilolu her insan, mutlaka dunyayla ve kendiyle sorunlari olan bir insandir demek istemiyorum.. Ama baska herseyi, kendisinden kendi sagligindan daha cok onemsiyordur diyorum..

Gereginden fazla yemeyin..

Kahvaltiyla baslamistik.. Baktiniz mi aliskanliklariniza..? Yazdiniz mi bir gunde yediklerinizi bir kagida..?

Degistirmeye basladiniz mi ucundan kosesinden gunun baslangicini..?

Yoksa bana "hadi canim sende..! Biz de hakikaten sihirli bir diyet soyleyecek sanmistik mi" dediniz..

Siz bilirsiniz..

Ben inananlar icin yazmaya devam ediyorum.. Donup kahvalti yazisini tekrar okuyun lutfen…

Saglikli, cesitli ve yeterli bir kahvalti, gune baslamak icin ve sonraki ogunlerin olcusunun ayarlanmasinda anahtardir unutmayin..

Fazla kilolar icin, baslangicta farkli diyetler uygulanabilir.. Ama bu tur diyetler 3 haftadan daha uzun suremezler.. Yasam keyfinizi kaybedersiniz.. Sonunda bir yerden fire verirsiniz mutlaka.. Onun icin, beslenme aliskanliginizi degistirmek en saglikli yoldur..

Kahvaltiyla ogle yemegi arasi mutlaka kucuk bir atistirma yapin..

Bir kucuk meyve ve iki biskuvi (en basitinden secin),
Bir kucuk meyve ve kucuk bir kase yogurt,
Kucuk bir kase yogurt ve iki biskuvi,
Meyve ve iki ceviz veya 5-6 badem veya 5-6 findik
Iki kuru erik veya iki kuru kayisi ve yogurt
dogru bir secimdir..

Ben taze meyve ve yogurt ikilisinden yana kullanin derim seciminizi..

Yogurt, meyve ya da kuru yemis ve kuru meyveyle alacaginiz sekerin hizla kana karismasini engeller. Onun icin insulin hormonunun hizla artmasina engel olur (Insulun, sekeri, notralize eder ama yag yapimini stimule eden bir hormondur).
(O nedenle makarnayla, mantiyla yogurt yemek dogru bir secimdir).


Italya'da son yillarda okul cocuklari icin, calisanlar, cok yaslilar ya da ilahi tembeller icin boyle hazir paketlerde karisik dilimlenmis taze meyve, 1 porsiyon karisik erik , incir, ananas kurusu filan satilmaya basladi..

Ben genel olarak kendim yapabilecegim seyleri hazir almayi sevmem. Paketlenmis cogu besinde, fazladan bir kimyasal madde bulunur mutlaka.. Ama vaktiniz olmayabilir, caniniz istemiyebilir.. O zaman hazir da alabilirsiniz..

Benim de cantamda bugun ceviz, badem, findik ve kuru uzumden olusan hazir alinmis bir paket var ara ogun icin..

Oglum 9 yasinda.. Dogumdan sonra aldigim 17 kiloyu, kendimi beslenme konusunda terbiye ederek verdim.. Bazen kilo aldigim olur.. Ornegin subat ayi benim icin tehlikeli bir aydir.. Karnaval doneminde yapilan, bir cesit kizarmis ve ustune pudra sekeri elenmis hamurdan baska bir sey olmayan "frappe" tatlisina dayanamam cunku.. Ama yerim.. Laf aramizda, parmaklarimi da yalarim gizlice..

Cunku duzenli beslenme aliskanligini yerlestirirseniz yasantiniza, kacamak yapma firsatiniz her zaman vardir..

Siz de basarabilirsiniz.. Kararli olun..

Bu arada da, gobeginizi sigdirmak icin bedeninizden buyuk aldiginiz ceketlerinizi, "sirin veya cool" pantolon askilarinizi, arkasi cekilen eteklerinizi, koca koca hirkalarinizi hediye edecek birilerini dusunun..

9 Subat 2009’Roma

P.S: cok uzun bir yazi olmus.. Kusura bakmayin.. Butun hafta buralarda olmayacagim.. siz bolerek okuyun isterseniz..


*Ozdemir Asaf
**Murathan Mungan

Şimdi yazıyı daha da uzatıp kendi hatalarımdan, benim başıma gelenlerden bahsedeceğim.

Ben ilkokulu bitirene kadar mıymıntının tekiydim. Yemekleri ağzımda tuttuğumu, annemin yanağıma hafifçe vurarak lokmaları yutmamı sağladığını anlatırlar. Adet gördüğüm ortaokul sırasında şişmeye başladım,artık hep topluydum, lisede ilk kez tartıldığımda 69 kg'ydum hesap edin yani (O güne kadar tartıyla işim olmamış demek ki). Tamam boy var, 1,78 ama kaldırmıyor.

Hamurişi manyağıyım, deli gibi yemek yerim.

Bekarken bir ara bir salağa güzel gözükebilmek için 13 kg verdim. 78 ile başladım 65 ile bitirdim. Gayet sağlıklı bir diyet merkezi ile verdim bu kadar kiloyu 6 ayda. Süper oldum, mini etekler giydim hayatımda ilk defa. Sonra koruma programı başladı, ben arada yemem gereken pizzaları höp höp lüpletip 8 ay kilo almadım. Nasıl sevindiriğim görmeliydiniz, hayalim gerçek olmuştu, ye ye kilo alma!
Tabii 8.ay içinde kilolar gerisin geri gelmeye başladı. Evlenirken 69 kg olan ben, ilk yılın sonunda 78 kg'ya geri döndüm. Bu arada meme kanseri ile birlikte gelen 6 doz kemoterapi ve 21 doz radyoterapi bittiğinde 83 kg'ydum.

Yedim,yedim,yedim. 102'yi gördüm, akupuntur ile 6 ayda 12 kg verdim. Tüp bebek tedavisine başladım, 400 iğne yedim, hormonlar sayesinde 5 kg aldım. Daha yeni hamileydim 95 kg olmuştum. Allah bana acıdı, hamileliği 11 kg ile tamamladım. Doğuma giderken 106 kg'ydum. Sanırım ilk 6 ayda onların hepsini verip (hiç rejim yapmadan, sadece uykusuzluk ve koşuşturma ile) geri 95 oldum. Sigarayı küt diye bir günde bıraktım. Ta ortasondan beri içtiğim 1 paket sigarayı bir anda bıraktım. Tam 10 kg aldım ve işte huzurlarınızda 115 kg olarak duruyorum.

Ç....şş diyebilirsiniz yani.

İşte bu yazıyı okuyunca anladım. Ben alınan mememin yerine yemiş durmuştum. Oysa bana bel fıtığı ameliyatı olmama rağmen tekrar fazla kilo aldığım için tekrarlayan hastalığım nedeniyle kilo yasak! Kanser için kilo yasak!
Ama ben salağı ne yaptım? Birde üstüne yeni meme yaptırma derdi ile hastanelerde sürünüp, 3 hafta arayla 2 ağır ameliyat geçirdim. Meme yapılacak kasta tümor çıktı, hem meme yapılmadı, hem karnımda korkunç izler ve zaman zaman beni zorlayan ağrılarla başbaşa kaldım. Eşimin tabiri ile "ne kestin? koç, ne yedin? hiç"

Ne oldu habire yedim yedim ne memem geri geldi, ne o yazın beni zorlayan devasa bir göcük şeklinde koltuk altım düzeldi, ne karnımdaki köpekbalığı izleri gitti, ne benim psikolojim düzeldi. Tam tersi, en büyük boy protez almama rağmen küçük geldiği için, içine bir sürü küçük el havlusu koymak zorunda kaldım, e tabii protez kayıp duruyor. O kadar sakil bir görüntü ki anlatılmaz. Arada aklıma gelince müsait bir yerde düzeltiyorum, hareket Dilber hala ve Makbulu karışımı oluyor ama komik olmuyor.

Hastalandığımdan beri hiç bir eski resmime bakmıyorum, dahası aynaya bile mecbur kalmadıkça bakmıyorum, sadece yüzüme bakıyorum. Tuvalete girmek ızdırap, banyo ayrı bir eziyet. Kendimden hiç ama hiç memnun değilim ve ne yapıyorum? Kendimi daha da çirkinleştirmek için kilo alıp duruyorum. İşe yarıyor mu? HAYIR.
Üstelik uzun süre oturup ta sonra ayağa kalktıysam annemden beter (78 yaşında) belim iki büklüm yürüyebiliyorum.

Kendi kendime verdiğim ceza artık bitti. Çok acaip ağır bir rejime girmedim, sadece hamur işini kestim. Gene de arada çok sevdiğim bir şey olursa yiyorum ama ölçülü. Hemen 3 günde 3 kg vermek hedefim yok, 2 yılda 45 kg hedefim var. Nerdeyse yetişkin bir insan ağırlığını ek olarak sırtımda taşıyorum yani. İşte bundan kurtulmak için artık REJİMDEYİM.

Büyük buluşma

















Çok mutluyuz çok!
Anne-kız ilk blogger buluşmamızı sevgili benim kuzum Figen ve kuzusu İrem'le yaptık.

Kuzuların buluşmasını seyre doyamadık! Biz kendimiz çok az muhabbet edebildik ama kuzular çok iyi kaynaştı, seyre doyamadık. En kısa sürede ev ortamında rahat rahat ve sıcak sıcak bir araya gelmeye sözleşerek ayrıldık.
Zamanın nasıl uçup gittiğini anlamadık.

İlk başta tabii çekingendiler ama bize karşı. Arabada yan yana güzel güzel konuştular. Kendileri gayet iyi anlaştılar. Oturacağımız Starbucks'a geldiğimizde önce ferdi takıldılar, sonra hemen kitaplarını paylaştılar. Arada kırmızı oturma grubu ise onların favori oyuncağı oldu, inip inip çıktılar.

İdil halen "İrem'de geesin", "İrem'le oynayalım" diye o güzel maviş gözlü kuzumuzu sayıklıyor.

Figen'cim,

O heyecanla ne çok şey unuttuğumu sonradan hatırladım.

- Sana capuccino için teşekkür etmeyi
- Saçının çok yakıştığını söylemeyi
- Birlikte bir tane bile fotoğraf çektirmeyi akıl edemediğimi
- İdil'e aldığın Mickey'li balon için teşekkür etmeyi

Ben seninle ve Gülay'la sohbet etmekten (her ne kadar kızlara hayran hayran bakmaktan istediğim gibi yoğun bir sohbet edemesekte) acaip keyif aldım. En kısa zamanda seni, Gülay'ı ve o güzeller güzeli Maviş İrem'i anneannede ağırlamak istiyorum.

Şimdi sırada çok severek izlediğim Prima Rima ile buluşma var. Sonra da 3 kızı bir araya getirme gibi bir plan yapsak mı?

Tekrar tekrar bu güzel gün için sana içtenliğin, sadeliğin ve güzel sohbetin için teşekkür ederim....

18 Mart 2009 Çarşamba

18 Mart Çanakkale Zaferi'miz Kutlu Olsun

18 MART1915 perşembe günü saat 10.30 da İngiltere
ve Fransanın 40'a yakın zırhlı ve ağır toplarla donanımlı
gemilerinden oluşan, dünyanın o zaman kadar gelmiş
geçmiş en büyük savaş armadası, 3 deniz tümeniyle
Çanakkale boğazını geçip İstanbul'u ele geçirmek,
Rusyanın Karadenizden yapacağı çıkarmayla, İstanbulda
buluşmak üzere hareket ettiler.Türk tabyalarının üzerine
ateş ve ölüm yağdırdılar.. Fakat ülkesini sonuna kadar
korumaya azimli Türk ordusunun topçusunu ve kahraman
denizcilerimizin döşedikleri mayınları geçemediler..
Gemilerinin yaklaşık üçte birini kaybeden İtilaf kuvvetleri
[koalisyon güçleri] akşam saat 18.30 da yenilmiş olarak
geri çekildiler..

Çanakkale'de yurdu kanları ve canları pahasına koruyan
atalarımızı bu büyük zaferin yıldönümünde minnet ve
saygıyla anıyoruz.. Ne mutlu onlardan miras aldığı yurt
sevgisiyle yürekleri dolu Türk gençliğine..

17 Mart 2009 Salı

Öldüren diyaloglar




Dilli düdükten son haberler.

Anne işte gelmiştir, merdivenlerden seslenir
"Annecim"
Anne cevaplar "Aşşkım"
Bacaklarına sarılır annenin, yüzünde muzip bir ifade ve sır verir gibi kısık bir sesle
"Bugün herkesi üzdüm!"

Akşam koltuğun yüksek arkalığından yerde yatan Potuk'un üstüne atlamaktadır.
Anne kızar "Yapma!"
Anneanne kızar "Kızıııım, düşersin"
Kuzu bağırır "ANAANEEEEEE"

Sabah körrr karanlıkta kalkılır, saatlerce aç gezilir. Diyelim 07.00'de kalktı, saat 11.30-12.00 olur hiç ben açıktım demez, anne sorar "annecim, bisküvili çorba (kahvaltıda peynir ve tereyağ yedirebilmek için uydurduğumuz bulamaçın adı) yiyelim mi?"
Cevap "Yok yemeyelim bence!"

Gece uyumadan önce makyaj yapmak için klozet aparatına oturur, 2 aydır oturmasına rapmen tek bir damlayı daha tuvalete kıyıpta bırakamamıştır.
Kuzu "Makkaj getiidin mi annecim?"
Anne "Makyaj malzemelerini getirdim aşkım"
Kuzu "ver bakalım o zaman!"

Teyze'ye kahvaltıya gidilir, muhabbet kuşu Minik odada uçarken kuzunun olduğu yere gelir
"Miniiik, çekil gitt"

Daha büyüdükçe bu zilli beni ne hallere düşürecek acaba???

12 Mart 2009 Perşembe

Unutmamak için









Bazı şeyleri yazmayı unutmamak istiyorum, ilerde hatırlamak için, gülüp geçmek için, büyümüş benim kuzum diyebilmek için..

Pazar günü babayı zoooorrrrrrrla kaldırıp kendimizi Kanlıca'ya götürdük. Hava yağmurluydu ama soğuk değildi. Dışarda oturduk, biz İdil'le denizin dibine gidip martılara, balıkçı teknelerine baktık. Banklardaki kedileri sevdik. (Deida elimizi sonra dezenfekte etti ama neyse. Acaip kadın köpekten korkmaz kediden korkar!)

Sonra babasını alıp elinden tutup denizin dibine gitti gene, tabii baba p.posunu bir yere koyma eğiliminde bir şahıs olunca gidip banka oturdular (ISLAK), orda bir müddet onları seyrettim, 2 yaşını geçtikten sonra aralarındaki bağ giderek güçleniyor artık. Daha naz yapıyor babasına, onunla bazı şeyleri yapmaktan hoşlanıyor. Her ne kadar akşam gelince karşılama için kapıya çıkıp, babayı görür görmez geri içeri kaçsa da babası onu yakalayıp gıdıklarından öpüp sakallarını batırınca gülmekten ölüyor.
Her akşam altını değiştirmeye giderken elini tutup "babacım sende gel" diyor, onun tv seyretmesini kanıksadığı için "anneannenin yanına gidip çocuk prombası (TRT çocuk kanalı) açalım" diyor. Ama yemek yerken babası es kaza kanal değiştirirse, o sırada masanın altında Potuk'u taciz etmekle meşgülse bile "babacım çocuk prombası açar sınmı?" diyor. Tabii baba kıramıyor ve açıyor.

Neyse Kanlıca'da daha ilk yağmur damlası düşmesiyle beraber baba anneanneyi kandırıp arabaya doğru gidiyorlar. Biz o sırada balıklara bakıp balon alma havasındayız. Ancak tabii babayı korkutmamak için (maazallah bir daha bizi gezdirmez) apar topar arabaya biniyoruz. Arkada elimizde 2 kocaman balon, baba arkayı göremiyor.
Yolda uyuyor kucağımda. Yanakları pempe pembe, bluzumun düğmelerinin izi o güzel yanaklarda. Öpüyorum defalarca, uyanmıyor. Çok küçükken en çok kullandığım kangurudaki hali aklıma geliyor. Atıyorum onu kanguruya, atlıyoruz minibüse zırt anneanneye, zırt arkadaşlar, zırt ablama..
Büyümüş artık kuzum, kucağıma sığmıyor, dandini yaparken bacakları taşıyor kucağımdan. Bir kez daha şükrediyorum Allah'a kızımı bize sağ salim verdiği için. Bize bu sevgiyi yaşattığı için.
Artık uykular daha iyi, gece bazen hiç kalkmadığı da oluyor. Uyuturken kendini yatakta bir o tarafa atıyor, bir bu tarafa atıyor. Eskiden böyle yaptı mı odadan çıkardım, peşimden ağlardı. 1 saat uyutma faslımız sürerdi.
Şimdi hiç duymamazlığa geliyorum, kendini ordan oraya atarken yorganın üstünde sızıyor. Bazen yarım saat sonra uyuyor. Hem o ağlamıyor hem ben sinirlerimi bozmuyorum. Daha evvel aklım nerdeymiş acaba??

Sonra dün akşam mesela,
dayıcım ve hepsüslüydüm Zekoş'um ben gittiğimde bize gelmişler İdil'i görmeye. Bizimki formunda, dayıcımı (140 kg adam) at yapmış, Zekoş'ta seyis, geziyor evde. Bu arada gene aklı filmlerde kalmış
"Kargayı arayalım mı annecim" diyor
"Telefon neede?"
Gidip telefonu alıyor, bana veriyor.
Oscar'lık bir oyun çıkarıyorum.
"Alo, iyi akşamlar,ben Ayşen, İdil'in annesi. Karga'yla görüşebilir miyim?" Sessizlik (karşı taradı dinliyorum canımmm)
"Evde yok mu karga! Hıı, peki bu akşam gelir mi?"
Sessizlik
"Gelmez demek. Tamam o halde, iyi akşamlar"

Suratı üzgün. O anda filmleri kapıp gelesim var ama sonra bütün gün onların birini takıp öbürünü çıkaracak, kağıtlarını yırtacak, bilgisayara kendi koyma hevesiyle bozacak, dahası oyun oynamayacak, koltukta b.k böceği misali ordan oraya geze geze film seyredecek.

Dayısına gidiyor
"dayıcım kargayı arasın mı?" (bizim soru eki bozuk biraz, aramısın değil ararsın mı?)
Kendi kendine "Ne isteesin?Iıı, Mickeyyyy! Evet, Mickey istiycem. Sonraaa Sindendaaa diye konuşuyor.
Dayısı tabii hemen arıyor. Yüzündeki ifadeden çok etkilenmiş, bana fısır fısır kızıyor
"Getir ulan kızımın filmlerini"
Telefonda kargaya kızıyor
"Ulan karga, senin ayağına sıkarım!! Çabuk getir kızımın filmlerini, hepsini getir yarın! Bak, seni arıyacağım yarın, eğer o filmler gelmezse ben senin ananı.."

İdil'in yüzü bir anda güneş gibi aydınlanıyor.
Biri - en nihayet- bu kargaya posta koyuyor!
Kahramanımız dayımız artık!
Telefonu eline alıyor hışımla bağırıyor kargaya
"kaaga, ayaana sıkarııımmmm, çabuk getii filmleriii"

Biz gülmekten yarılıyoruz.

Babası
"Sık kızım, sık ayağına karganın! Elini korkak alıştırma! Getiriyim aleti, bir şarjör sana feda olsun"
Babanın yüzünde de başka bir güneş var. Çıtkırıldım bir kız istemiyor, erkek gibi kız istiyor, oğlanları dövsün istiyor. Muradına eriyor mu ne??

10 Mart 2009 Salı

Kocalı dul yazıma yorum yapan kocam:)P







Bir blogumuz olduğunu nadiren hatırlayan sevgili kocam, msn'deki http://aysen-semih.spaces.live.com/ blogumuza Kocalı Dul post'u için şu yorumu bırakmıştır:)P
Minik odunum benim...

OLUCAKSIN ALKOLİK KOCA YADA DAYAKCI VERECEKSİN ODUNU,YADA YALAKA AŞKIM CANIM SEN NE DERSEN O OLSUN.BİZİM KADIN KISMI BUNU İSTER.OLMAAAZ.RAHAT BATAR.ULAN YAZICAM BURAYA BİŞİLER AMA NEYSE...:)ACTIRACAK CEYHANLI AGZIMI BENIM.AHMET ARİF'İN DEDİĞİ GİBİ (İNŞALLAH YANLIŞ HATIRLAMIYORUM)ANADOLUNUN EN BUYUK HAPİSHANELERİNDE ENCOK CUKUROVALIM YATAR,KUFUR ETMEK ENCOK CUKUROVALIMA YAKISIR.Kİ KUFUR DAGARCIGIM IYIDIR(HER ADANALI GİBİ)SOKACAN BICAGI 1-2 YIL EVVEL BİR ADANALI KARISINI SOKAKTA YATIRMIŞTI YERE VERİYORDU BICAGI.AMA BULMUŞ BENIM GIBI AGZI VAR DİLİ YOK ADAMI:)))))))ATIYOR BOL KESEDEN.OKUYANLARDA BU ADAM NEYMİŞ DİYECEK.BENLE İLGİLİ ZATEN 5 TANE YAZI YAZMIŞIN ONLARDA HEP AYNI ŞİKAYET.EHH TABİİ Kİ BUNUN GERİ DÖNÜŞÜ OLACAK.MARANGOZA GÜZEL BİŞİ ISMARLADIM.TAM BELİNE GÖRE.GÖRÜRÜZ AKŞAMA........

Tabii ki akşama gırgır şamata yaptık. Kızın altını değiştirirken yanımızda durup
"kızım sor bakalım annen şu anda nerede olmak istiyorumuş, Venedik, Roma? Ama yalnız olmak istiyormuş, bizi istemiyormuş.." (zamanı dondursak yazım)
"Annen benle ilgili 5 yazı yazmış hep aynı şikayetler" (adam aynı olunca şikayetlerin değişmesi beklenemez ki?)
diye kaynadı durdu.
Hissiyatlı öküzüm benim:)P

9 Mart 2009 Pazartesi

Şımarık kız yüzünden sefil olan Potuk







Gece İdil yüzünden uyanıp duran, gün içinde kafasına sürekli top atılan, kovalanan, sıkıştırıldığı yerde itilen, masanın altına girip orda taciz edilen bir sefilin gece hali. Made by İdil!

Karga'yı arayalım mı annecim?












Kudurduk
Makyaj yaptık
Şımardık
Yemek yedik- sayılır
Rüşvet olarak karga'yı arayıp filmlerimizden bazılarını istedik
Winnie, Mickey Mouse, Garfield seyrettik
Banyo yaptık
Uyuduk