29 Ocak 2009 Perşembe

Zamanı dondursak













Şimdi zannedeceksinizki "zamanı dondursak kızımla şunu bunu yaparken kalsak" diyeceğim.
Yok vallahi.
Dün akşam serviste eve dönerken o kadar canım sıkkındı ki, maddi zorluklar, ekonomik krizden etkilenmemiz,9 sene daha ödemem gereken maaşım kadar ev taksitlerim, 500 milyon gelen kalorifer parası,ödenmesi gereken bakıcı ücreti, faturalar, yemek içmek gibi zorunlu giderler vs vs derken o kadar bezdim ki gözlerim açıkken şu an geçmişte çok mutlu olduğum hangi anları dondurmak ya da yeniden yaşamak isterdim diye düşündüm.
Aklıma neler gelmedi ki?
İş için gittiğim ilk yurtdışı seyahatim İngiltere. Londra'nın banliyosu Surrey'deki o güzel pub'da yediğimiz öğlen yemeği,Hyde Park'ta yürümek, Regency Streey'teki dükkanlar, minik ve lezzetli cafeler, kat kat kitapevleri, yemyeşil parklar, sokaklarda İngilizceden çok başka diller duyunca şaşırmam, Madame Tussout mumya müzesi. Soğuk ve ruhsuz bulduğum Almanya (Münih daha doğrusu, Hannover gene az biraz daha yaşanır gibiydi). Milano'nun kapalı çarşısının tavan işlemeleri, minicik pastanede yediğimiz lezzetli tatlı, Torino'da bir aile lokantasında 3 Afgan tazısı ile makarnaları paylaşmak.
Bekarken arkadaşlarla toplanıp iş çıkışı Beyoğlu'nu turlamak, takılara bakmak, kitapları karıştırmak,o zamanlar yaygın olan müzik kasetlerinden almak,Nevizade'de soğuk buz gibi şarap içmek, Fenerbahçe'de çay-kahve-kızlarla sohbet,dedikodular.
Ablam ve yeğenimle Venedik'te sokak sokak gezmek, serin havası, altın rengi suları, müzeleri, eski evleri, maskeler, murano camından hediyelikler, köprüler, sadece yürüyecek yeri olan daracık yollar, araba olmadan gezmek, gezmek, gezmek. San Marco meydanında güvercinler, canlı klasik müzik çalan müzisyenlerin olduğu cafeler, sokakta canlı canlı arya dinlediğimiz o muhterem yaşlı amca, meydanlar, kalabalıklar, Dükler Sarayı'ndaki tablolar, tavan resimleri, Floransa'nın o güzelim sokakları, şık butikleri, sokak göstericileri, cafeler, piyasa yapan gençler, Uffizi müzesi, kiliseler, Duomo Katedrali, San Miniato manastırındaki dua, ille de heykeller, Siena şehri'ninde olduğu Toscana bölgesinin o muhteşem görüntüleri, arnavut kaldırımlı yolları, yöresel şarapları, minik dükkanları, el işi ayakkabı satan o güzelim dükkanlar, sıcacık Roma, insanları da sıcak, devasa Termini tren istasyonu, saatlerce Vatican müzesinde sıraya girip te içeri girememek, Trevi çeşmesi'ndeki o acaip kalabalık, attığımız para ve yeniden gitme dileğimiz (inşallah gerçekleşir değil mi abla?), İspanyol Merdivenleri,gece ressamların ve sanatçıların toplandığı Navarro meydanı ve nefis dondurmaları, Collesium ama ille de Pantheon.
Gene ablamla gittiğimiz Barcelona'nın o güzelim havası,müthiş Akvaryum'u, dükkanları, El Corte Ingles mağazası, Mercat balık pazarı, sokak göstericileri, metrosu (vallahi de güzeldi), otele giden dik yokuş, ordaki minik büfe (sadece 2 masa ve 4 sandalye), tepeleri, Gaudi'nin o acaip garip görünüşlü evleri, harika parkları, dağların en tepesine saklanmış Monserrat şehri ve manastırı, resim müzesi, hızlı treni, uçurumun kenarındaki lokantasında yediğimiz soğanlı biftek, Madrid'in asil hali, Kraliyet Sarayı'nın görkemi, çeşmeler,parklar, saat 21.00'de ancak kararan havası,Almuende katedralindeki elektronik mumlar (50 cent'e 1 mum yanarken biz 2 EUR atınca 4 mum yerine belki 10 mum yanması ve ablamla müslüman imanının gücü bu ulan diye kikirdememiz), ahhh o müthiş Prado ve Thyssen müzeleri, ama illede ortaçağda donup kalmış Toledo. Kalesi, kiliseleri, müzeleri, oyuncak ev eşyaları satan dükkanlar, vaftiz elbiseleri satan dükkanlar, eski evler, balkonlar...
Sonra müthiş bir suçluluk duygusu!
Hayatta en çok sevdiğim kızımın beni mutlu edecek anlarının hiç o donup kalmasını istediğim anların içinde yer almaması..
Bıktım mı ben çocuktan? Evlilikten?
Kötü bir annemiyim ne?

1 yorum:

Primarima dedi ki...

Venedikde sokak sokak gezmekmi?
Böyle bir şeyi yaşamak en büyük hayalim:)
Ne mutlu...