Daha evvel söylemiştim. Salı akşamlarım National Geo'da yayınlanan "Dog Whisperer" Köpeklere Fısıldayan Adam'a ait. Tabii İdil yattıktan sonra.
Bu adamcağız problemli köpekleri olanlara yardıma gidiyor. Önce inceliyor, hata neyse onu düzeltmek için hem köpekle hem sahibi ile çalışıyor. Her zaman söylediği şey, sahibin köpeğin "sürü lideri" olması gerektiği, köpeklere insan muamelesi yapılmaması gerektiği, onları köpek doğası nasılsa ona uygun eğitilmesi ama en çok ta insanın kendini eğitmesi ve sürekli eğitmesi gerektiği.
Bugüne kadar her çeşit ve her cins köpek çıktı. Hepsinin farklı kusurları, bu kusurlara göre eğitimleri vardı.
Biz Potuk'u aldığımızda daha 2 aylıktı. Hatta annesi doğurmadan önce bana vereceklerine söz vermişlerdi, sürekli "doğdu mu?" diye sorar oldum. Doğdu, sonra anne sütü emmesi gerektiğinden 2 ay anne yanında kaldı. Kız-erkek hiç düşünmedim, hangisini isterlerse bana vereceklerdi. Sahibi emekli öğretmen bir bayandı. Asıl erkek olanın sahibiyken, yolda dişi olanı sahipsiz ve sokakta görünce onu da yanına almış, her ikisine de bakıyormuş. 2 kez çiftleştirmiş. İlkinde vermekte zorlanmış ama bakmış hem yavrulara hem anne-babaya bakamıyor, mecburen vermiş. 2.doğumda ise bir dişi bir erkek (Potuk) olmuş. Kadının oğlu annesinden habersiz erkek yavruyu da başkasına söz vermiş. Sonra Potuk'u - o zaman adı başkaydı ama şimdi hatırlamıyorum- onlara vermiş. Ben bunu duyunca çok üzülmüştüm. Aradan 1 hafta geçti, verdikleri evin annesi yavru köpek habire çiş-kaka yapınca "ben buna bakamam" deyip arkadaşımın o dönem nişanlısı- şimdi eşi- olan veterinere geri götürmüş. Arkadaşım da bana süpriz yapmak istemiş.
Telefon açtı ve "Yere gazete kağıdı ser, ben geliyorum" dedi. Anlamadım ne demek istediğini ve sonra aklıma yavru geldi. Ayyy, delirdim, heyecanlandım, sevindim. Çocuk yapamıyoruz, canımız sıkkın, ilaç gibi gelecekti bize.
Arkadaşım o dönem kirada oturduğum eve geldi. Kucağında yavru. Güya 2 aylık ama toraman gibi. Hemen kapıdan kucağıma aldım, öptüm, öptüm. Kalbi nasıl atıyordu anlatamam. Sonra doğru gazetelerin üstüne koyduk ve şırrrr. Ben şapşalı ilk kez köpek bakacağımdan gazeteleri ince sermişim, üstelik halının üstüne serdiğim için halı dakika 1 gol 1 çişlendi.
Hemen etraf gezildi, koklandı, kuyruk deli gibi sallandı. Oynandı, dişleri çıktığından ısırdı, ısırdı.
Arkadaşım gittikten sonra hemen Derviş'i aradım.
"Bil bakalım evde kim var?"
"Kim olacak, herhalde yavruyu getirdiler"
"Aa,nerden anladın?"
"Başka kim gelse böyle sevinecektin ki?"
Akşamı dar ettim. Derviş gelince kapıda onu karşıladık, daha görür görmez Derviş
"Anam! Bu ne Potuk (İri deve yavrusu) bir şey!" dedi ve adı böylece Potuk oldu.
Köpek eğitiminden anlamazdım, Derviş'te öyle. Sora sora, okuya okuya öğrendik ya da idare ettik diyelim. Veterinerimize ve arkadaşıma danıştık, sağolsun hep yardım ettiler.
Yavruyken çok hastalandı ama sonradan durumu düzeldi, haşarıydı, yaşlandı, duruldu.
Her sokağa çıkışta deli gibi koştururdu, o dönem sahile yakındık - hala yakınız ama başka sahile- her akşam işten gelir onu yürütürdüm. Hatta bir keresinde hafta sonu sabah yürüyüşüne çıkardım, daha evin köşesini dönmeden bir dişi gördü, beni hızla çekti, ayağım burkuldu. O acıyı anlatamam, 10 adımlık yolu yürümek imkansız oldu. Zor bela eve gittim, Derviş'i uyandırdım. O Potuk'u çıkardı, ayağım ağrımaya devam etti. Akşam bize gelen arkadaşlar ille doktora gitmemizi istediler ve bizi götürdüler. Sonuç tandonlarım kopmuş. Ayağım 3 hafta alçılı kaldı. O dönem yeğenim 43 numara spor ayakkabısını verdi, bir ayağımda normal ayakkabı, diğerinde 43 numara spor ayakkabı işe gidip geldim.
Ben Potuk'u hep insan gibi okşarım, severim, öperim. Tek şikayetimiz kapıya ve telefona deli gibi havlaması. Gidenin ardından yine havlaması. Onun dışında yaşlandığından pek duruldu bizim munis efendi.
Köpek bakması zor hele evde bakmak daha zor ama dünyanın en güzel şeyi. Karşılıksız bir sevgi, bakkala gitsen, 5 dakika sonra döndüğünde sanki seni 100 yıllardır görmemiş gibi sevgi göstermesi, moralin bozuksa hemen dibinde bitmesi, ne zaman ağlasam gelip beni yalaması, kendini sevdirmek istediğinde elime kafasını sürtemesi, kuyruğunu deli gibi sallaması, sabah gözünün çapaklarını silsen elini yalayarak teşekkür etmesi. İdil'e hamile kaldığımda başta annem olmak üzere tüm akraba tayfası "At köpeği, ver başkasına" dese de sağolsun Derviş'te bana arka çıkınca bu saçmalığa kulağımızı tıkadık. Hamileliğim zor olduğundan uzun yürüyüşleri bitirdik, artık Potuk Derviş'le yürüdü. Doğumda hastanede kaldığımız süre içinde Potuk ne yemek yemiş ne su içmiş. Annem sevinmiş ölür diye ama Deida çok üzülmüş ya bir şey olursa diye.
Eve kucağımızda bebekle girince üstümüze atladı. Veteriner hemen bebeği koklatın demişti. Bende annemin çığlıklarına aldırmadan bebeği kucağımdayken Potuk koltukta yanıma geldi ve kokladı. Uzun uzun. Sonra ilgisini kaybetti. Aralık ayında doğum yaptığımdan annemde kalacaktık. İlk gece annem köpeği odaya koymayın diye bize yalvardı. Oda zaten ufak olduğundan bizim yattığımız annemin yatağının yanında İdil'in park yatağı vardı. Arada sadece sandalye koyabilecek mesafe mevcuttu. Kapıyı kapadık ve yattık. Aman ne ağlama. Potuk neden kapıda kaldığını anlayamadığından sürekli ağladı. Baktık olmayacak, Derviş İdil'in tarafında yattı, ben Potuk'la yattım. Sonraki günler İdil her ağladığında kızdı, şaşırdı, havladı. Sonra baktı işe yaramadı, havlamayı kesti. İdil eğer uyuyorsa veya daldıysa Potuk havlarsa korkar ağlardı ama uzatmazdı ağlamayı. Bira büyüdüğünden İdil eğer sevmediği, tanımadığı birinin kucağına verilirse havlardı. İdil'le ikisini başlarda hiç yanlız bırakmadık, sonra baktık kıskanma durumu yok, bir arada durdular. İdil ona hep eziyet etti, saçını çekti, kuyruğunu çekti, yürüteçle köşeye kıstırdı. Ama Potuk hep kaçtı. Hiç ısırmadı, hatta diş atmadı bile. Hep benle yatan Potuk eğer İdil hastaysa onun kapısında yattı. Şimdi İdil ona karşı daha anlayışlı olsa da kıskanç olan hep İdil. Eğer Potuk kucağımdaysa İdil muhakkak onun üstüne atlar ve ittirir. Potuk hiç kıskanmaz, hiç kızmaz, yere iner. İdil eve girdiysem beni bırakmadığından Potuk'u sabah Derviş, akşam ben geldikten sonra Deida çıkarır. Hava güzelse Deida-ben-İdil-Potuk çıkarız ama İdil yine Potuk'u benim gezdirmemi istemez, Deida gezdirir, ben İdil'le yürürüm.
Tatil konusu Potuk'tan sonra hep sıkıntı oldu. Otellerin çoğu hayvanı odaya değil, özel bir alana alıyor. Potuk bizden ayrılamayacağından otelde tatil yapamadık. Ablam bir dönem yazlık tuttu, yazlık sahibi geldiğimiz gün "Köpek sabaha gitsin" dedi, eniştem bizi ertesi gün geri getirdi.
Derviş'in annesi de Potuk'u evde istemediğinden biz babaanneye giderken Deida ve annem evde Potuk'la kalır, biz gideriz. İdil yokken Derviş ve ben ayrı ayrı tatile çıkardık.
Her sabah tuvalet, sonra ayakları silinir. Sonra gözü temizlenir, gün aşırı kulak damlası, p.posunun allerjisi için merhemi sürülür. 2 ayda bir traş edilir, derisi hassas olduğundan bebek şampuanı ile yıkanır, hastalanmasın diye fön makinasıyla kurutulur. Aşıları yakından takip edilir, 3 aylık, 6 aylık ve yıllık aşıları hiç aksatılmaz. Her tür yemek alerji yaptığından, tavuk etli mama da alerji yaptığından sadece kuzu etli kuru mama yer. Maması bitmeden yenisi alınır.
Derviş bu kadar sıkıntıdan sonra Potuk'tan sonra köpek almak istemez. Bense muhakkak alalım derim. Allah Potuk'a uzun ömür versin ama ona birşey olursa muhakkak başka bir köpek almak isterim.
Neyse Allah'ım konu nerelere geldi!
Bu köpeklere fısıldayan adam görünüş olarak havalı, biraz kendini beğenmiş gibi vs. Ama işini iyi biliyor. Kendinden emin. Bende hep adam parayı vurmuş imaj yapıyor havası bıraksa da geçen programlardan birinde bu düşüncem darmadağın oldu.
İspanyol kökenli bir adam barınaktan bir Alaska Malamut cinsi köpek getirmiş. Küçükler beyzbol liginde gönüllü koçluk yapan, annesi ile yaşayan, iri kıyım ve sakin bir adam. Köpek artık neler yaşamışsa adamın evindeki bahçeden ayrılmıyor. Adam onu traşa-banyoya-veterinere götüremiyor. Mümkün değil bahçeden dışarı çıkmıyor hayvancağız. Bu arada annenin bahçede kendine ayırdığı mini serayı mahvediyor, anne söyleniyor, oğlu ben yeniden yaparım diyor, yapmıyor.
Sonra belki arkadaş olur diye başka bir büyük ırk köpek alıyor, yok, Alaska Malamutu yine bahçede kendi başına takılıyor. Adam bizim Köpeklere Fısıldayan Adam'ı arıyor.
Cesar (Köpeklere Fısıldayan Adam) önce sahibi, annesini dinledi. Sonra bahçeye çıktı, uzaktan köpeği izledi. Köpek tasmadan hoşlanmadığından önce sahibine tasmayı nasıl takıyorsa göstermesini istedi. Sahibi klübenin önüne gelip, köpeği çekeliyerek tasmayı taktı. Cesar hatasını anlattı. Gitti klübede köpeğin yanına oturdu, 15 dakika, minicik klübede. Hiç köpeğe yaklaşmadı. Sonra tasmayı taktı, zorlamadan. Sonra bahçeden dışarı çıkarmak için 45 dakika uğraştı. Bu arada arka ayaklarında bir problem olduğunu gördü, düzgün basmadığından belki yürümek istemiyordu, ağrısı olabilir diye fazla zorlamadı. Ertesi gün köpeği 3 kişi nazikçe kamyonete koydular. Cesar onu parka götürdü. Aşağı inmesine yardım etti, belki 10 kez kamyonete kendi binmesi için ona egzersiz yaptırdı, keza bir 10-15 kez inme egzersizi yaptılar. Sonra Cesar köpeğe tamamen tesadüf eseri bulduğu hareketle yürümeye teşvik etti. Adamın yüzündeki aydınlanmayı görmeliydiniz! O kadar yemiş yutmuş olmasına rağmen, bir köpeğe yardım ettiğinde duyduğu o SAHİCİ mutluluktu! Hakikaten sevindi. Sonra köpeği sürekli yürüttü, veterinere götürdü, sahibi ile birlikte onu yıkadı. Sahibinin annesinin bahçesini düzenledi. Adama hayran oldum. Yaptığı işe duyduğu sevgi, hayvanlara duyduğu sevgi, insanlara köpekler hakkında yardım etme isteği benim tüm önyargılarımı yıktı.
Geçen haftaki bölümde ise nasıl yavru seçilmesi gerektiği, türün değil eğitimin önemli olduğunu kanıtlamak için pek istenmeyen, pek beğenilmeyen türlerden yavruları alıp eğitmesi ve herkesin korktuğu Pitbull'lardan 2 tane eğiterek dünyanın EN SAKİN köpekleri haline getirmesi vardı.
Her zaman bayıldığım bir cins var. İngiliz bulldog. Bunlar sezeryanla doğurabildiğinden ve sadece 1-2 yavru verdiğinden pahalı bir tür. İnatçı olduğundan pek evlerde tercih edilmeyen bir tür.
Cesar'ın seçtikleri arasında bu türden bir yavruda vardı. Aman Allah'ım gördüğüm an nerdeyse çığlık attım. O kadar güzel o kadar sevimli ki!
Bundan önceki evimizde bir sabah yürüyüşe çıkarken apartmandan biri kucağında bir İngiliz Bulldog indirdi. Daha evvel hiç görmemiştim. Sordum.
Kardeşimin dedi, kalmaya geldiler, köpeklerini de getirdiler dedi.
Kardeşi sokakta bulmuş, tecavüz edilmiş, dövülmüş. İnanamadım. Duyardık ama insan görmeyince tam idrak edemiyor sanırım.
Böylesine zararsız bir hayvandan kim ne ister? Bu kötülüğü kim yapar?
Kardeşi almış, 1 yıl hiç yürüyememiş hayvan. Sonradan yürümüş ama çok uzun gezemiyormuş, merdiven inip çıkamıyormuş. Çok harika bir köpekmiş, tek kusuru çok horlar dedi.
Sanırım bundan sonraki köpeğimiz İngiliz bulldog!
Not : Foto'lar Google'dan.
2.not : Başlık Sakin-Teslimiyetçi köpek Cesar'ın lafı
5 yorum:
şimdii yazacak şey çok ama kısa kesmeye çalışıcam,
cesar'ı ben de takip ediyorum adama hayranım, benim köpeğim de porblemli bir köpek ve inanır mısın bilmem ben hayvanı daha önceki sahibinin terk etmesinin yanı sıra ben de zamanla bu hale getirdiğimi fark ettim, halbuki bizim hep köpeğimiz vardı, ben doğduğumdan beridir köpek sahibiyiz ama ilk kez bir köpekle tamamen ben ilgileniyordum, öncesinde hep babam eğitirdi köpeklermizi. Şİmdi benin nancy bana geldiğinde bir sürü yanlışlık yaptığımı anlıyorum. daha hala bunun getirdiği sorunlara uğraşıyoruz, ısırma huysuzluk sorununu biliyorsun zaten, ben çocuğumuz olursa herhalde 7/24 tetikte olup onları yalnız bırakmamaya çalışacağım, napalım sevmek sevgi emek istiyor dolayısıyla da bunu yapacağım . ben artık nancy 'ye öğretmenlik yaptığım çocuklar gibi bakıyorum yani onu böyle kusurlarıyla kabullendim ve bunu düzeltmek için sürekli kendimi eğitiyorum, onu huzursuz ve endişeli görünc eçok üzülüyorum -ki bazen öyle dönemleri oluyor ki anlayamadığım bi şekilde nedensiz yere sinik ve endişeli gözlerle bana bakıyor.
cesar türkiye'ye gelsin benim ite bi çözüm bulalım istiyorum artık:)
bu arada allahım o nasıl tatlılık öyle minik potuk nasıl güzel yaa.
ben de başka köpek taraftarıyım, hatta annem için de barınaktan bakıma muhtaç bir köpek düşünüyorum, bari son günlerini huzur mutluluk içinde yaşasın :(
ayşen ablacım potukun bebekliği çok tatlı bundan öncede minik resimlerini görmüştüm ama insan her defasında hiç görmemişçesine bakıyor..
bunca yılı paylaştığınız potukla kimbilir aranızda nasıl bir duygusal bağ var,dilerim yaşlılığına rağmen sağlıkla uzun yıllar beraber olursunuz..hayvan bakmak,iletişim,duygusal bağ bunları teknik ve mantıkla harmanlamak en doğrusu diye düşünmekteyim(çıtır'dan sonra)
çünkü salt duygusal bir bağ kurunca insanın duygu dünyası baya bir sarsılıyor maalesef..
ayşencim mutlaka denk gelip seyretmeye çalışıyorum,
çok duygulanıyor
ve takdir ediyorum ..
Muhteşem bir program .
Robin'im bende barınak işinden yanayım, Potuk'u da parayla almadım, parayla petshop'lardan hayvan alarak bu eziyet yuvalarının beslendiğini düşünüyorum. İngiliz bulldog bedava bulursam alırım ama en iyisi barınaktakilerden hiç olmazsa birini kurtarmak. Torun olayına veteriner olmaz demeseydi ben Potuk'un yavrularına bakacaktım, hayalimdi ama nasip işte. Öptüm sizi ana-it.
Allı'm kadın kısmı duygusal bağ kurmadan çiçek bile bakmaz. Ben öyle düşünüyorum. 10 yıldır birlikteyiz, ben Potuk'u ilk çocuğum gibi görürüm ve oğlum derim. O benim büyümeyen fakat uslu oğlum. Çıtır'ın yeri dolmaz ama sevgini başka bir kediyle ya da köpekle paylaşmak istemez misin? Bence bir düşün. Üzülmeni hiç istemiyorum, Çıtır'da istemezdi eminim. Çok öptüm seni.
Nunu'cum birde her zaman görmediğim Mahkumlar ve Pittbull'lar diye bir dizi var yine National'de. Onu da tavsiye ederim. Öpüyorum seni güzel hatun:)
Sevgililer sofrana BAYILDIM!
Köpeğe mi tecavüz edilip dövülmüş? Çok üzüldüm. Hani bir de küçümseyerek it derler ya insanlar, işte kimin ne olduğuna aklım sır ermiyor artık.
Bu arada ingiliz bulldoglarına ben de bayılırım. O nasıl sevimliliktir öyle ^^
Yorum Gönder