Cumartesiyi zor bekledik. Derviş ayda 1 cumartesi izin yapınca anneanneyi onunla bırakıp Deida-Ablam-İdil ve ben sabah 08.40 çıktık. Önce trenle Haydarpaşa'ya gittik. Ablamla trende buluştuk. İdil ilk kez trene bindi, bayıldı. Uzunnn yıllar sonra onun sayesinde bizde bindik, trafik derdi yok, sıkışıklık yok, üstelik tıkır tıkır gidiyor, saatli geliyor. Bundan sonra Kadıköy'e tek tercihim tren olacak. 25 dakikada Cevizli-Haydarpaşa!
Ordan vapura bindik, yine uzun aradan sonra İdil'in 3.vapur sefası oldu, tostla kahvaltı ettik.Eminönünde indik. Ticaret Odası sergi açmış, ebru'lar, çini'ler, gümüş'ler, resimler. Hepsi harikaydı. Uzun uzun baktık, sonra Yeni Cami'de kuşlara yem verdik. Burdan İdoş ilk kez tramvaya bindi. Onu da sevdi. Beyazıt'ta indik, Kapalıçarşı'ya girdik. Tüm kuyumcularda ağzımızın suyu aka aka vitrinlere yapıştık. Modelleri inceledik, fikir alışverişi yaptık, hayran hayran hediyeliklere baktık. Mahmutpaşa'dan çıktık, acele gidip öğlen yemeğimizi favorimiz Namlı Şarküteri'den yedik. Biraz dinlendik, çay krizim geçsin diye çay içtim. Tekrar boncukçulara girdik. Kendimi kaybettim ve hatta İdil'de. Bir sürü takı malzemesi aldık. Epey bir Marputçular ve çevresi gezisinden sonra Mısır Çarşı'sı turu ile geri döndük. Saat 18.00'e gelirken eve dönebildik. Kızımla bir kez daha gurur duydum. Hiç huysuzluk yapmadı, bizim gibi takılara bayıldı, yürüyüşe bayıldı, gezmeyi sevdi. Hiç yoruldum demedi, hiç bir oyuncak için tutturmadı.
"Bir daha ne zaman gezmeye gelicez buralara?" dedi.
Trende sızdı, uyudu ama evde yine kudurdu. Bugünümüz ise alışveriş, oyun, bahçe ve takı yapımıyla geçti. Aynı benim gibi sallantılı, büyük, şıngırdayan takıları sevdiğinden benim beğendiğim gibi modeller istedi.