25 Nisan 2010 Pazar

Mini tatil mi desem MAXI KABUS mu??





Zavallı dayıcım ve Zehra'cım bizi 23 Nisan tatiline güzelim sakin Gökçeada'ya davet ederken başlarına neler geleceğini tahmin edemediler.

Zavallı meleğim ablam'da bu kadar olacağını düşünemedi.

Herşey güzel başladı. Ada'ya varışta "Yaşasın artık Gökçeada'da yaşayacağımmm" diyen zilli böceğimiz kendini aştı!
Ada'nın huzurlu , sessiz, sükunet akan sokakları ennn baritonundan VUAAA'larla doldu taştı.
Sebepler mi?
Kucağımda taşınmak istemesi- karşılık olarak babasının kucağına alması
Telefondan aynı şeyi 101.858'inci kez seyretmek istemesi
Yemek yemek istemesi ancak çiğnemek istememesi
Kendi başına merdivenlerden en az 30 kez inip çıkarken zıplayarak inmek istemesi
Askeri bandodan korkması
vs vs vs

Yemin ediyorum 45 dakika aralıksız ağladı. Bende kendi haline bıraktım ancak köye kafa dinlemeye gelen insanları da huzursuz edince yumuşayarak ikna etmeye, dikkatini dağıtmaya çalıştım. HİÇBİR İŞE YARAMADI. Kızmak ağlamaları daha arttırdığından çözüm olmuyor.
Gariban turistler kızım sussun diye etraftan çiçek, böcek getirdiler ve nihayet biri yavru kedi getirdi ve susturabildik.
Dönüş yolunda daha totomuz yer görmeden kendimizi güverteye atmamızı istedi. O sırada temizlik vardı, bende "temizlik bitsin çıkarız" demek gafletinde bulundum. Bu da bana 30 dakika boyunca hiç susmadan "ama ben burdan göremem" demesine sebep oldu. Yolculardan yaşlı bir bey susturmak için "ne görmek istiyorsun" dedi, o hala "göremem" dedi durdu. Başka yerlerden dalgaları izleme tekliflerin "ordan göremem" laflarıyla kesildi. İçerdeki herkes rahatsız oldu.
Sonra yaşlı bey "çok kuvvetli bir karekteri var" diye kibarlık etti. Asıl kast ettiği "küçük bir keçi" olduğuydu.
Oysa bakın Ada'da neler yaptı?
Keçi-köpek-koyun-kedi bilimum hayvanları ve yavrularını sevdi
Papatya tarlasında gezdi
Taş topladı
Denizden kabuk topladı
Sakin köylerde sakızlı dondurmalar yedi
Dayısının bağında piknik yaptı
Bahçede kahvaltı-mangal keyfi yaptı
Kendine hediyeler aldırdı
Sümüklü çingene çocuklarına sarıldı
Bir astsubas kızıyla oyunlar oynadı
Ama o yine de mutsuz ve gergindi. Bu durum eve gelince devam etti.
Zehra'cımın doğum gününü bile ağız tadıyla kutlattırmadı.
Zekoş'um nice nice yıllara! İyiki bizimlesin! Seni çooooooookkkkkk seviyoruz!

19 Nisan 2010 Pazartesi

Ayıcıkları Soğutma Dersi





Evet evet, o meşhur ayıcıklar. Hani şu doğmadan önce çalıştığımız kurye şirketinden bana hediye gönderilen, ilk 8 ay yüzüne bakmadığı, sonraki aylarda-halen- olmadan uyumadığı, yeni biri ile tanışırken veya yeni bir yere giderken ille yanında taşıdığı, yıkanmasını hiç istemediği, sırf bu yüzden yalvar yakar aynı ayının 2.sini bulduğumuz, bir süre sonra 2.sini de fark edip artık 2 tanesiyle birden uyuduğu o sevgili ayıcıkları! Soğuk değiller! NEDENNNN!!!

2 gecedir bu yüzden ağlıyor. İlk gece camı açtım, ayıcıkları yanyana pencereye koydum, dışarda yağmur vardı, ayıcıkları bir yüzünü soğuttum, sonra çevirdim diğer yüzünü soğuttum. Bu sefer Zerra'cımın aldığı kuzusu Gülcan niye soğuk değil diye ağladı. Gülcan'ı da soğuttum. Dün gece banyo yaptırdığım için pencereyi açamayacağımızı, yoksa hasta olacağını anlattım ama kesmedi tabii. Bu durumda bizde ayıcıkları BUZDOLABINDA SOĞUTTUK! Buz gibi oldu, rahatladı ve uyudu..

Ne diyeyim? Annelik sözün bittiği yerde çözüm bulabilme sanatıdır.

Pekiii, yarım (evet evet, 1/2) tost ekmeği kaç dakikada yenir? 45! Evet, evet 45 dakikada! "Hadi kızım", "yut kuzum", "çiğne annecim", "bitti mi ağzındaki" soruları binlerrrce kez sorulunca hızlandı ve 45 dakikada yedi! Dün kahvaltıda istediği yumurtalı ekmeklerden sadece 1 dilimi yemesi 1 saat 53 dakika sürünce ve bu süre mutfak masasında tv seyrederken-bilgisayarda Disneyland videolarına bakarken ve odasında Cindrella filmi seyrederken şeklinde geze geze olunca annede şalter atmaz mı? ATAR!
Hep duyuyoruz "aç bırakın, aç olan yer"
Yer mi? HAYIR!
Tecrübeyle sabittir. 2 gün sadece su ve yarım (1/2) yumurta ile yaşamıştır ve "açım" demediği gibi, kapris yapıp önüne konan hiçbir şeyi de yememiştir!
Hani hep derler "Ay şekerim yabancılar küçücük çocukların önüne koyuyorlar yemeği, minicik çocuklar döke şaça yiyor. Bakıyorsun Türk'ler, annelerin elinde tabak çocukların peşinden koşuyor! Alıştırma meselesi" DEĞİL İŞTE!
Önüne tabak koysam, YEMİYOR! O tabak orda isterse 4 saat dursun, çocuk k.çının üstünde oturamadığından yemeğini oturarak yemiyor! Sende onun aç olduğunu bildiğinden sırf boğazından bir iki lokma yemek geçsin diye elinde tabak geziyorsun! Mama sandalyesine sadece 3 gün oturtabildiğimden, 4.gün tepsiyi tekmeleyerek kırıp, aşağı düşmeyi becerdiğinden "küçükken mama sandalyesine alıştırsaydın rahat ederdin"i de kabul edemeyeceğim ne yazık ki!
Sadece SABIR diliyorum kendime ve benim gibi iştahsız çocuğu olan annelere! Birine beddua edeceksen - ki etme daha iyi- "Allah sana iştahsız çocuk versin" de, o yeter!
İlle tombul çocuk takıntım yok, hatta hiç yok. Adam gibi OTURARAK 2 köfte bile yese razıyım ama olmuyor!
SABIIIIRRR SABBIIIIRRR YA SABBIIIIRRRRR!

16 Nisan 2010 Cuma

Kolleksiyoner

İnsanın afedersiniz m.ku bile değerli olur mu? Söz konusu olan çocuğunuzsa EVET. Bizim tuvalet eğitimindeki tek ve en büyük ödülümüz Barbie bebekti. Koleksiyon yukardaki 3 evet tam üç bebekle başladı. Şimdi mi?
Aşağıda mutlu kolleksiyoner ve kolleksiyonundan kesitleri görebilirsiniz. Ben saymayı bıraktım!




Bu kolleksiyonla oyun kesmeyince en sevdiği şey olan balonlara sıra gelir. Yatak doludur, İdil ortada yoktur.

Allah Allah! Nerde bu kız?

Aha bir kafa göründü yataktan!

Çılgın gibi bağırdığını ilave edeyim, duyanlar çocuğu boğazlıyoruz zannedecek!

Sonra balonlar yataktan teker teker atılır,

Şaşkınlık içinde yere bakar "AAAA!"

Kendi de iner

Bir süre düşünür, ne yapsa, nasıl bir zarar verse?

Biraz oyalanır, etrafı toplamaya yardım ediyor numarasıyla balon üfler


"Ama kızım, sen hiç toplamadın" serzenişim karşısındaki yüz ifadesi de budur!

8 Nisan 2010 Perşembe

Disneyland'a götürsem kurtulur muyum?

Allah'ın sopası yok! Senmisin sevgi böceği olup 100 madde yazan! Çocuk kısmı anında o 1oo maddeni örtecek, derinlere gömecek, eline bıçağı alıp kendini doğramana neden olacak 1001 madde yaratıverir! Yarattı mı peki? EVET!

Deida'sı geldiğinden gripliydi, tabii aşk içinde koyun koyuna uyumakla bu grip bizimkine de geçti. Sonra düzeldi ama sesi bir garip. Genizden geliyor. Biraz bekledim, baktım düzelmedi, izin alıp doktora götürdüm. O gün sabah bankada işimiz olduğundan dervişte izinliydi.
Bayılıyorum doktor seven çocuklara! Benim kızım yabancı birinin ona dokunmasından hiçbir şart altında haz etmez, dolayısıyla doktor sevmez. Eh birde 3-4 ay evvel burnunu sehpanın sivri köşesine gömdüğü için aklımda "acaba kıkırdak deforme olup burnunu mu tıkadı" soruları dolaşıyordu. Sabah annemi kontrol için doktora götürdük, ablam meleğim onun doktor işini halletti, biz bankaya gittik, geldik, annemleri doktordan alıp eve götürdük, İdil'i alıp KBB doktoruna geldik.
Tabii "bakmasınlar bana",
"benim burnuma kamera sokmasınlar",
"Gidelim burdan"lar başladı. Zorrla içeri soktum. Tabii derviş hemen kapının önünde sigara içmeye sıvıştı. Neyse ağla-bağır kollarımla-bacaklarımla onu zapettim. Burun normal, bir kulakta iltihap, geniz eti büyümüş! Haydaaa, alerji olabilir, bazende geniz eti kendiliğinden büyüyüp küçülebilir dedi doktor, ilaçlar, tabii burun damlası verdi. Bizim hatun damla sevmez ki, gene de 3 kişi tutup damlaları yapabiliyoruz. Bu pazartesi kontrol var, eğer düzelmezse geniz etini alacaklarmış. Hiç istemiyorum, çünkü ilk kez kulağında problem çıktı, gece horlamaz ve ağzı açık yatmaz.
Bu burun damlaları bizi yeteri kadar germişken, haftada tek seyrettiğim dizi Canım Ailem'in günüydü dün. Öncesinde apar topar yemek yiyip onunla oynamıştım. Tam 1 saat bilgisayarda oynadık. Şu aralar Disney Prensesleri Geçit Töreni manyağı olduk. Sürekli Disneyland'ın aktiviteleri, Prenseslerin Geçit Töreni seyrediliyor. Birkaç videoda çinli bir küçük kız var, aynı İdil. Saçları, gözleri! O'da bu kızı "bunun adı İdil olsun" diyerek sürekli seyrediyor.
"Pamuk Prenses İdil'e sarılsın'ı aç annesi"
"Mickey'le İdil tanışsın annesi"
"Sincaplar İdil'in saçını sevsin annesi"
Dün hepsi yapıldı. Fakat Samim'in başlamasıyla İdil'in ağlaması da başladı. Saat 20.15 civarı.

"VUAAAAAAAAAAAA, Seyretmeyin Samim'i!!!!Ben sevmiyorum Samim'iiiiiiii!"
"Ama kuzum haftada 1 dizi seyrediyoruz, hadi sen hamurlarını getir onlarla oynayalım, bizde diziyi seyrederiz"
"Hayyyyyyyyırrrrrrrrrrr"
"O zaman legoları getir, şato yapalım"
"VUAAAA, istemiyorummmmm"
"Kraker ye istersen"
"İstememmmmm"
"Ne istiyorsun peki?"
"VUAAAAAAAA, ne talihsiz bir çocuum benn!"
"Neee??" Bu arada dayanamayıp gülüyoruz Deida'yla. Zaten derviş daha ilk vua'da kaçtığı için o şanslı.
"Gülmeyin banaaaa VUAAA"
Kafayı halıya gömer, ulumayla karışık ağlar.
"Annecim bebeklerini getir, onlarla oynayalım. Kıyafetlerini değiştiririz"
"Hayııırrrr, olmazzz"
Deida gidip bir koca sepet oyuncağını getirir, kuzu bir yandan ağlayıp bir yandan sepeti halıya boşaltır. İçinden 1 Barbie alır, yere atar, tam gaz ağlamaya devam eder.
"VUUUUUUAAAAAAAAAA"
Orta sehpa çekilir, koltuk minderlerinden ev yapılır
"Hadi gel evde oturalım"
"VUAAAAAA, istemem ben ev!"
"Ne istiyorsun peki?"
"VUAAAAAAAA"
Bu arada yeminle ses tonum HALA sakin! İçimden çocuğu kapıp camdan atmak, duvara fırlatmak veya kendimi dilim dilim doğramak geçiyor!
"Toka verrrr bana!"
"Hayır veremem. Çünkü onları da yere atıp oynamadan dağıtacaksın. Bak orda bir sürü oyuncak var yerde, gel onlarla oynayalım. Bebekleri otutturalım"
"Hayıııııııırrrr VUAAAAAAAA TOKAAAAAA VERRRRRRRRRRRR"
"Olmaz annecim"
Bu arada Deida'ya gider, içli içli ağlar, ağlar, ağlar. Ondan ses çıkmayınca anneannenin yanına gider. Onu elinden tutup salona getirir. Gözünden boncuk boncuk yaşlar akmaktadır. Ter içindedir ve nefesinden her an kusmasının yakın olduğu bellidir.
Anneanne sorar
"Neden ağlıyor bu?"
"Dövdük, ondan" diyorum.
"Canım dövmemişsinizdir de neden ağlıyor?"
"Tokaları istiyor"
"Verin o zaman"
"Olmaz, oynamıyor anne, yere atıyor"
"Atsın canııımm çocuk o!"
"Yok anneannesi atmasın. Başka şeyle oynayalım"
Kuzu bu arada HALA ağlamaktadır.
Tepem atar ve montu giyip ayağıma ayakkabıları geçirim. Anahtarı alıp biraz sokaklarda yürümek ve ağrıyan başımı dinlemek istiyorum.
Deida sanki ben ona kızmışım gibi
"Gitme canuuumm, ne oldu ki şimdi " diye söylenir.
Anneanne
"Nereye gece gece?" diye sorar.
Potuk onu tuvalete çıkaracağım zannedip üstüme atlamaktadır.
İdil zillisi de bu arada "VUAAAAAAAA" diye böğürmektedir.
Kapıyı kapatıp apartmandan çıkmak için otomatiğe bastığımda bütün apartmanda kızımın sesinin çın çın çınladığını duyarım. 10-15 saniye deriiiiiiiiin derin nefes alıp tekrar içeri girerim.

Kapıyı açmamla koşup bacaklarıma sarılır. Saat 21.30!

"Bi daha yapmiycam annecim, söz veriyorum"
"Tamam kızım" (sakin ses tonu)
"Hadi hamurları getir bana annecim" (annesi- annecim'e dönmüş, YALAKA!)
"Demin neden istemedin?"
"Annecim, beni Disleylanda götürü müsün? Ben Mickey'i çok seviyorum, sincaplar saçımı sevsin, prenseslerle dans edeyim, Ariyel bana kuyruğunu sallasın hı?"
Götürsem sizce kurtulur muyum-muyuz bu krizlerden?

Bu arada sadece o değil, Potuk'ta kulaklarından muzdarip. Garibimin yelken kulakları hava almadığından o da iltihaplanmış. Onun da sabah akşam damlaları var. Ama yakışıklı oğlum hiç direnmeden yaptırıyor. Ayrıca ağız kokusunu önlemek için sabah- akşam spreyi, gözünün temizlenmesi vs.
Ana olacağına!